Karadeniz bölgesi havalarımızın aksak tartımlı 7/8′ lik olması keyfiyet (durumu) ayrıca sırf (yalnız) buralara has bir özelliktir. Trabzon ve Rize oyunlarına gelince; bu bölge mahalli oyunlar bakımından dörde ayrılabiliyor;
A.Trabzon,
B.Rize
C. Çoruh Boyu
D. Hopa, Pazar, Hemşin.
Bu dört yörenin oyunları arasında epey fark vardır.
Bu yörenin milli giyimi zıbka, mintan, başlık ve çapuladan ibarettir.
Zıbka (Sıkma); bacakları sıkıca saran, üst kısmı bol, arkası koç kuyruğu gibi sarkık ve yayvan bir nevi pantolondur.
Mintan; kolsuz, önden üst üste binik bir çeşit yelektir.
Başlık; bu bölgeye uygun ve soğuk iklim işi bir giyecektir.
Çapula; seğirtmeye (koşmaya) elverişli, yalın kat ve burunları yukarı kıvrık bir cins ayakkabıdır.
Oyunlar her zaman üç telli kemençeyle yürütülür.
Bu grupta yedi oyun tespit edilebilmiştir; Sığsara, Sallama, Ters Ayak, Millet, Pıçak Oyunu, Kız Horonu, Timurağa. Yörenin sıra oyunlarına Horon deniliyor. Horon tabiri; topluluk, yığın, küme anlamlarındadır. Pıçak Oyunu hariç diğerleri toplu oyunlardır.
Birleşik oyunlarda oyuncular el ele tutuşarak dizi teşkil edebildikleri gibi, sıra iki baştan kapanarak daire halinde de oynayabilirler. Horoncu sayısı fazlaysa dizi daireleşir. Çoğu zaman da iç içe birkaç halka olurlar. Kemençeci ekseriyetle halkanın ortasında kalır. El parmaklarından ayakuçlarına kadar her uzuv (organ) oyunda pay (rol, görev) alır. Yurdun en kıvrak oyunları bunlardır. Bazen zor ve girift (karmaşık) figürleri vardır.
Hamasi ruhtaki Pıçak oyunu’nda eli bıçaklı iki kişi karşılıklı hamleleşirler. Her birinde, iki elde ayrı birer bıçak vardır.
Yaşlı kişiler, Millet ve Timurağa oyunlarının yakın dönemde buralara geldiğini söylüyorlar. Timurağa, Rize yöresinde oynanıyor. Kars veya Erzurum taraflarından gelmedir. Fakat buralarda daha kıvrak bir tempoyla yürütülüyor.
Kız Horonu, düğün gibi derneklerde kız erkek karma halde yürütülüp adı bu özelliğin (kıza da yer veren horon anlamında) neticesidir. Menşeinde (kaynağında, kökeninde) yalnız kadın oyunu veya kız evinin çeşidi olması muhtemeldir. Sallama oyununun temposundadır. Kemençeye uyularak karşılıklı atışmalı türkü de çağırırlar.
Çeşitleri şunlardır: Laz Horonu, Rize Horonu, Tik Horon, Sera, Sera Atlama, Sallama, Titreme Horon Havası (Maçka), Kadın Dolay Horan Havası (Maçka), Yisera Havası (Akçaabat), Haçka Havası (Haçka bir köy adıdır).
Maçka’nın Sera horon havasında mesela şu şekilde oyun komutaları esrarlı bir fısıltı halinde kemençeciden işitilir: Çıp çıp… Hi hi hi hi … Gelyo musa…
Bir başka komut: Şıp şıp… Uya ıya imanım… Bir ufak… Yık, yık, yık… He he he he… Bozma (hımm)…. Al Aşağı… Bunlar o yörenin oyun çeşitlerinde her vesilede duyulur.
Horonlar:
Hora’dan muharref (bozma) olarak horon denilen bu oyunlar, Trabzon’da henüz tekamül etmiş değildir. Bunlarda bir itina, bir mevzuniyet (tertip, düzen) görülmez. Gerçi, her oyun gibi bu da bir heyecan mahsulü ise de, bu heyecan yalnız oynayanlara münhasır (sınırlı) kalır.
Eğer horona umumi (genel) bir mevzuniyet (düzgünlük) verilir ve hareketlerde bir intizam temin edilirse bu oyunlar İzmir’in ıslah edilmiş (yeniden düzenlenmiş) olan Sarı Zeybek oyunundan daha sanatkârane ve daha heyecanbahş (heyecan veren) bir şekil iktisap edebilirler (kazanabilirler).
Horonlar; tulum, kemençe, kaval, davul-zurna gibi basit alat-ı musikîyyenin (çalgıların) nağamatına (nağmelerine, ezgilerine) terdif-i hareket (uygun hareketler) eylerse de oyuna iştirak edenlerin hepsinde, aynı anda aynı hareketler görülmez. Mesela, on beş kişiden mürekkep (kurulu) bir horan heyetinde (topluluğunda) çalgının ahengiyle ayakların ve vücudun bir mevzuniyet dairesinde hareketi icap ederken, birçok l’alettayın (gelişigüzel) hareketler yapılır.
Ekseriya içlerinden bir oyunu bu halkayı idare eder. Trabzon Horonu namı verilen bu oyun, muhitin tesiri icabatı (çevrenin etkisi gereği) pek suretle ve ziyade (çok, aşırı) bir çeviklikle icra olunur. Kemençenin muttarid (düzenli) nağmeleriyle bitmez tükenmez koşmalar söyleyen türkücü karşısında yorulmak bilmeyen sahilin bu çevik ve zinde halkı saatlerce oynamak için kendilerinde büyük bir haz duyarlar. Şehir halkından horon oynayan pek azdır. Fakat köylülerin hemen hepsi mevcut şekildeki horonu oynarlar.
Horonda heyet-i umumiyesiyle (genel olarak) göze çarpan hareketler; vücudu titretmek esas olmakla beraber bazan kolları süratle yukarı kaldırmak ve indirmek, ayakları ekseriya gayrı muttarid (düzensiz) bir surette hareket ettirmek ve arada da Al aşağı! Diyerek dizler üzerine çömelmek, bedeni süratle sağa ve sola döndürmek ve mahirane ( ustaca) bir çeviklikle sık sık sıçramaktan ibarettir.
Horonlar neşeli zamanlarda köylerde icra olunduğu gibi, bilhassa (özellikle) düğünlerde, derneklerde, bayramlarda kesretle (çoğunlukla) oynanılır.
Dernekler; aizzeden (azizlerden, ulu kişilerden, erenlerden) bir kimsenin yadı namına (adının anılması) vesile olan bir binada veya bir çeşme başında senenin muayyen (belirli) günlerinde yapılır.
Horonlar, grup grup delikanlılar tarafından icra olunur (oynanır). Fakat, her grupta kabadayılık hissi mevcut olduğu cihetle ekseriya ihraz-ı muvaffakıyyet eden (başarı gösteren) tarafı diğer gruplar çekemez. Biribirlerine söz atmalar, kafa tutmalar vaki olarak neticede münazaalar (anlaşmazlıklar, sürtüşmeler) zuhur eder (ortaya çıkar). Orada bulunan hatırı sayılır bîtaraf (tarafsız) kimseler araya girerek kavgaya meydan vermemeye çalışırlarsa da, bazen de kazalar vukua gelir.
Bir diğer horon da karşılıklı olmak ve iki üç kişiden mürekkep bulunmak (oluşmak) suretiyle oynanılır. Horon’un bu nevi’i (çeşidi) koma, pala denilen bir nevi kılıçla oynanır ki “Bıçak oyunu” dahi derler. Bıçak Oyunu’ndaki bedenî hareketler aynıyla horondaki gibidir. Yalnız, bıçak ile yapılan hareketler, bugünkü meç talimlerine mümasildir (benzer, andırır). Bıçak Oyunu, oyuncular arasında bir an kavga edecek gibi müb’zere (cenk) yapmak ve bir an sonra ayrılarak horona devam etmek suretiyle cereyan eder.
Bunlarda (bıçak oyununu oynayanlarda) fazladan olarak bir maharet vardır ki, oyuncu eğer mahir (usta, hünerli) ise bıçağı üç veya dört metre havaya atar ve aşağı düşerken tekrar sapından yakalar. Daha mahir olanlar ağzıyla yakalarlar. Bıçak Oyunu da yine yukarıda zikrolunan (belirtilen) ‘l’t-ı musikîyyenin (çalgıların) muavenetiyle (yardımıyla) icra edilir.
Horonlarda söylenilen türkülerden bazılarını zikredelim:
Ay doğar çini çini, Öpsem ağzın içini
Dün gece neredeydin, Koynumun güğercini (güvercini)
İndim derede durdum, Bıçağıma pul vurdum
Ha bu köyün içinde, Ben bir kıza vuruldum.
Ey kavaklar kavaklar, Verir yeşil yapraklar, Çürüsün, toprak olsun, Yardan öpen dudaklar
Dumanlı derelere, Düştüm derin göllere
Tut kolumdan al beni, Serin serin yerlere
Ormanda vurdum kurdu, İndi derede durdu, Babamın aklı olsa, Beni evlendururdi.
Kadınlar düğünlerde, kına gecelerinde kendi aralarında oynarlar, türkü söylerler. Fakat türkülerinde dem tutan yalnız def’tir. Son zamanlara doğru bazılarında ud ve keman çalınmaktadır. Ud ve keman olmadığı takdirde çengi denilen kadınlar def çalarak türkü söylerler.
Mecliste hazır bulunan genç kadınları ve kızları birer birer ortaya çekerek oynatırlar. Fakat bu oyunlarda da sanat yoktur.
Alelâde (basit) dönmelerden ve ayak sallamalarından ibarettir. Meşhur helva sohbetlerinde; ‘l’t-ı musikîyyen (çalgılardan) zillimaşa, bağlama dedikleri çalgılarla muhtelif (çeşitli) mahalli havalar çalarak köçek oyunu denilen oyunu kadın kıyafetine koydukları erkeklere oynatırlardı.
Köylerde erkek oyunları birçok delikanlılar tarafından bir halka çevrilerek oynanılır.
Bir veya iki delikanlı karşı karşıya gelerek ellerinde bıçak veya kama olduğu halde Bıçak Oyunu oynarlar. Horondaki delikanlılarla genç kızlar da oynarlar.
Bu oyunlara en ziyade ahenk veren ‘l’t-ı musikîye (çalgılar) kaval, zurna, zinbon, tulum, kemençe ve davuldur. Çalgının makamına göre oyun efradı (topluluğu) münavebeten (sırayla, nöbetleşe) beher mısrai yedişer heceden mürekkep (oluşan) koşmalar söylerler.
Tonya ve Rize havalisi köylerinin kaabiliyet-i şiirîyeleri (şiir yetenekleri) pek ziyade olup iki köylü karşı karşıya olmak üzere mevzun (düzgün) ve mukaffa (kafiyeli, uyaklı) olarak saf (temiz) hislerine tercüman olacak koşmaları irticalen söylerler ki, bir gün boyunca söyleseler yine izhar-ı aciz etmezler (bıkkınlık göstermezler).
Bunlarda Türk kahramanlığının yad-ı mefahiri (övünülecek değerleri) derin ve samimi bir surette dinlenir. Türküleri, çalgıları, oyunları arasındaki ahenk ve tevazünden (uyumdan) herkes derhal Trabzonlunun mert ve necip (asil, temiz) ruhunu güftelerde ve bestelerde ve oyunun evza-ı etvarında (hareketlerinle, figürlerinde) pek bariz (belirgin) bir surette okur.
Horon, ilk defa vakûr, sonra şeci (cesur, yiğitçe) bir ahenk ve hareketle başlar. Müteakiben (daha sonra) kabadayıca bir çalakî (çeviklik) ile döner ve adeta uçarlar. Ve kol, omuz, baş ve ayak hareketleri ince mevzun (düzgün) bir halde dalgalanır.
Velhasıl (kısaca), Trabzon’un seri’ül infial (çabucak tepki gösteren) ruhu bu mütemadî (sürekli) yükselen hareketlerde tecelli eder (ortaya çıkar).
Köylerde oyun oynanırken zıfka (zıbka), mintan (nimten) çapula, başlık giyilir.
Silahlık (işlenmiş bel kayışı), köstekli saat, gümüş hemayil, kama, lüver (tabanca), arma bulunursa milli elbiseyi tezyin edeceği (süsleyeceği) cihetle daha ziyade makbuldür.
Genç kızlarla birlikte yapılan rakslarda sevgililer arasında yaşayan aşklar, delikanlılar arasında söylenen koşmalarla kalplerden kalplere akar.
Bunlar arasındaki rekabet, dayanılmaz bir tesir hasıl eder (ortaya çıkarır). O esnada hissedilirse derhal bir cinayete meydan verilir. Bu cihetlerin hüsn-i idaresine (güzel idaresine) hazır bulunan ihtiyarlar memurdur (görevlidir).
Bıçak Oyunu da horon tarzındadır. Silahın istimalini (kullanılmasını) fıtrî bir istidatla (yaratılıştan gelen bir yetenekle) bilen ve tanıyan bu memleket halkı gümüşlü kama ve palalar ile veya karakulak denilen bir nevi eğri bıçakla bu oyunu oynarlar. O kadar büyük bir maharetle oyuncular yekdiğerine (diğer oyunculara) karşı silah çeker ve silahı karşısındakinin başından ve bütün vücudundan o kadar seri dolaştırır ve öyle hamleler yapar ki ilk gören mutlaka yaralayacağına hükmederek endişenak (endişe verici) olmaya başlar.
Fakat bunun büyük bir sükûn ve vakarla (ağırbaşlılıkla) devam ettiğini ve bu mahir (ustaca) hareketin pek sanatkârane bir ifham (anlayış) ve intizam tahtında devam eylediğini görerek mutmain (içi rahat, hoşnut) olur.
Trabzon’da horon’un en parlak ve en heyecanlı devri Vali Kadri Bey zamanındadır. Müşarünileyhin (adı geçenin) oyuna karşı zevki takdiri, umumî bir heves ve arzu uyandırmış, tabiî (doğal) olan bu istidat (yetenek) da büyük bir inkişaf yapabilmişti (gelişme gösterebilmişti). Horonların ve bıçak oyunlarının oynanması için muayyen bir mevsim yoktur. Yukarda zikredilen zamanlarda oynanılır.
Dernekler ve düğünler ekseriya ilkbaharda ziyade olduğundan bu mevsimde bu hususta daha çok faaliyet meşhûd olur (görür).
Şehirlerde oynanan oyunlarda erkek oyunları için bir hususiyeti (özelliği) haiz olanı yoktur. Avam takımı (halk), köyde oynanan horonları icra eder.
Fakat köylüler kadar temin-i muvaffakıyet eyleyemezler (başarı gösteremezler). Onlar arasında olan ‘l’t-ı musikîyye (çalgılar) da ayniyle köylülerinkilerdir. Güfteler ve besteler çok tehalüf etmezler.
Esasen horonlarda şart sürat ve çalakî (çeviklik) olduğu için ağır makamlara tevafuk (uymazlar) etmezler. Oyunlardaki sürat ayniyle bestelerde de mevcuttur.
Daha yüksek kısma gelince; düğünlerde, sünnetlerde ve her hangi bir iyi vesileyle icra edilen ahenklerde, köylülerin çalgılarına bedel ud, keman, kanun, piyano gibi ‘l’t-ı musikiyye (çalgılar) icrayı ahenk eder (çalınır).
Bazen köçek oyunları, bazen de alafranga hareketler meşhûd (görülür) olur ki, bunlarda hiçbir zaman bir sanat ve hususiyet görülmediği gibi hiçbir tarzında türkünün raksı da olmaz.
Kadınlara gelince; mutavassıt (orta halli) aileler arasında mevcut raks ve çalgılarda bir dereceye kadar hususiyet görülebilir.
Düğünlerde, sünnetlerde çengi denilen bir veya daha fazla kadın, ellerinde def olduğu halde mahalli türkülerden (fakat köylülerinki kadar seri olmamak şartıyla) söyleyerek mecliste hazır bulunan genç kızları ve kadınları ortaya alarak oynatmağa başlarlar.
Rakkaselerde evvelce meşhûd (görülen) olan hicap (utanma) ve nazlanma hareketleri vaki ısrarlar karşısında bir dereceye kadar ref olunarak (ortadan kaldırılarak) raksa başlanılır. Daha evvelce oyunlarda darbuka ve zillimaşa mevcut idiyse de, bugün onlardan pek az kullanılmaktadır.
Düğünlerde gençler oynadıktan sonra cemiyete (toplantıya, topluluğa) daha fazla bir revnak (parlaklık, süs) ve şeref verilmek üzere gelin de kalkar. Naz ve niyaza karşı yapılan bin ısrarla kısa bir raks icra eyler. Çünkü terbiye-i mahallîye (mahalli terbiye) icabı evvelce nazikâne (kibar, nazik) bir hareket çirkin ve hahiş (istekli) sayıldığı için bu naz ve hicap içinde bir parça da cahiliyet (bilgisizlik) mevcuttur.
Sonradan oyuna devam etmeye başlayınca, edalı raşeler (titreyişler) içinde gözler süzülür. Boyun kırmalar, kıvrak hareketler nezih bir şekilde devam eder. Evza ve etvar (hal ve hareketten) mümkün mertebe tabiî ve zariftir. Heyet-i umumiyesinde (tamamında) rikkat (incelik) necabet (soyluluk) ismet (temizlik) okunur.
Seri (çabuk) ve çalak (çevik) biraz da geçkin ve laübali kadınlar erkek kıyafetiyle aynı cemiyetlerde horon oynarlar. İstirahat esnasında ekseriya çay ve meyvalar verilir. Güzel güzel latifeler yapılır.
Oyunda, parmaklar arasında Anadolu’nun iç vilayetlerinde olduğu gibi zil ve kaşık nadiren kullanılır. “Tırnak Karası” denilen (ki sönmüş kireç ile mürdesenten “kurşun oksitten” yapılır) bir nevi maddeyle veya kınayla tırnaklar veya parmakların uçları boyanır.
Siydi ve kırmızı renkte müzeyyen (süslü) ve nakışlı parmaklar sade ve âhenktar şakırtılarla oyuna devam eder. Fakat son zamanların zevkine kına ve tırnak karası uygun gelmediği için terk edilmek üzeredir. Kadın raksları, bir daire etrafında devredilerek mevzun (düzgün) ayak atmalar, vücutta nahîf (zayıf) ve ruhnüv’z (ruh okşayıcı) inhinalar (kıvrılmalar) ve kollar ekseriya yukarı doğru olduğu halde muntazam hareketler ve parmak şıkırdatmak suretiyle gözler ekseriye yere bazan da etrafa süzgünce atfedilerek (çevrilerek) yapılır.
Etraftaki kadınlar; “ömrün artsın kızım kırk bir kere maşallah, nazar ve göz değmesin” gibi sözlerle hem teşci (teşvik) hem de taltif ederler.
B
unlar arasında genç kızını mevtim (ölümün) kara pençesine terk etmiş analar da mevcutsa sevgili kızının hayal-i nazeni (nazlı hayalini) derhal gözünün önünde tecessüm ederek (canlanarak) için için ağlamaya başlar, görenleri de rikkate (merhamete) getirerek muvakkat (geçici) bir zaman için tatil-i neşeye (neşenin durmasına) karar verilir.
Zavallı kadın, herkesi daha fazla müteessir etmemek (üzmemek) için cemiyetten kalkar gider. Yüksek ailelerde ise bu hususiyetten (özellikten) eser görülmez. Bunlarda; ud, piyano, keman, şarkı ve curcuna havalarla demsaz (dost, arkadaş) olarak ekseriya umumî (yaygın) olan fantezi oyunlara rağbet ederler.
Tarz-ı tezyinde (süsleme şeklinde) bunlarda yine bir hususiyet (özellik) görülmez. Mahallî biçim, mahallî ve eski kumaşların yerine kay, krep, döşin, şifon, markizet gibi kumaşlarla bulûz, kostüm, tayyör gibi ecnebî (yabancı) bir modaya tebaiyet ederler (uyarlar). Mahallî bir ruh ve hususiyet, mutavassıt (orta halli) ve avam (halk) tabakasında meşhûd (yönelmekte) olmaktadır.
Trabzon Yöresinde Oyun: Trabzon’un üç çeşit oyunu güngörmüştür ve görüyor. En başta geliyorlar:
1.Sıksara:
Bu oyun Maçka ve Tonya Sıksarası olmak üzere ikiye ayrılır.
İkisi arasında figürlerce fazla fark yoktur.
2.Horon(Atlama)
3. Bıçak Oyunu (Sallama)
Bunlar, yalnızca erkeklerce yürütüldüğü gibi, karma da oynanırlar. Oyun boyunca, şimdi yalnız kemençe çalınıyor. Karadeniz’in çok sevilen türkülerinin de birlikte söylendiği çok olur. Oyunlar genellikle kıvrak ve gayet çabuktur.
Giyim: Aba üstlük altına işlemeli yelek, en alta da ince ak gömlek giyilir. Bacaklarda körüklü bir zıbka pantolon, ayaklarda tabansız terlik biçimi bir çizme bulunur. Başlarına iki kulaklı bir başlık geçirirler. Rizelilerin bugün 32 çeşit oyunun bulunduğu tahmin edilmiştir ki, bu bir ortalama hesap olsa gerektir.
Başlıcalarını sıralayalım:
Pazar Hemşini, Memetina, Alîka, Rize Oyunu, Polipçet, Palat, Sarışka. Rizelinin oyununa katılabilmek için onun kadar tetik, çevik ve tez canlı olmak gerekir.
Giyimleri; Trabzon yerli kıyafetini andırır.
Rize ve Trabzon çevresinde de Kemençe veya Cura Davul-Zurna eşliğinde yalnız Erkek gurubu olarak veya yalnız Kız gurubu olarak oynanır. Birlikte yani Karma olarak da oynanmaktadır.
Osmanlı döneminde geniş sınırların olduğu uzun yılların ekili olduğunu belirtmezsek olmaz.
Doğu Karadeniz de Kadın ve Erkek danslarının bazılarının yalnız kadın ve yalnız erkek şeklinde oynandığı gibi bazı danslarda da karma oynandığını görmekteyiz. Bu da Türk Toplumunda asırlardır kadına verilen önemin ve de kadınla dayanışmanın göstergesidir.
Sahil Bölgesindeki danslarla, İç, yani dağlık bölgedeki danslarda çok önemli olmayan ayak farklılıklarına da ilçeler bazında rastlanmaktadır.
Bu yörede Sahilde çalgı aleti olarak Kemençe, Tulum, Cura Davul – Zurna, Kaval, Flüt ve Akordeon, Mey, Davul ve Zurna kullanılmaktadır. Kadın Giysilerine bakıldığında, evinin bağının bahçesinin bütün yükünü omuzlayan kadınların günlük kıyafetlerinin hâkim olduğu görülmektedir.
Başlarındaki oyalı yazmaları ve bele takılan peştamal Karadeniz kadınlarının vazgeçilmezidir.
Kaynakça: T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı e-kitap
Yazarın RİZE YÖRESİ HALK OYUNLARI yazısını okumak isterseniz tıklayınız.
Yazarın ARTVİN YÖRESİ HALK OYUNLARI yazısını okumak isterseniz tıklayınız.
Yazarın TÜRK FOLKLORU yazısını okumak isterseniz tıklayınız.
- Manisa Halk Dansları Namık Kemal Osmanağaoğlu - 18 Ocak 2023
- Yazı Dükkanı ve Recai Oktan Namık Kemal Osmanağaoğlu - 12 Ocak 2023
- Zonguldak Yöresi Halk Kültürü ve Dansları Namık Kemal Osmanağaoğlu - 12 Ocak 2023
Bir yorum var
Pingback: Giresun Yöresi Halk Dansları Namık Kemal Osmanağaoğlu - Yazı Dükkanı Dergisi