Tren Gelir Hoş Gelir Fuat Keyik

TREN YOLCULUĞU 

Tren gelir, hoş gelir, ley ley limi limi ley.
Odaları boş gelir, mini mini güzel gel bize.

İlkokul kitaplarındaki resimlerini gördüğümden beri trenler ilgimi çekmiştir. Yakından görme ve ilk kez binme şansımı ancak Nazilli Öğretmen Okulu’nda okuduğum yıllarda yakaladım. O zamanlar daha çok kömürle çalışan kara trenler vardı. Mazotla çalışan motorlu trenlere daha sonraları denk geldim.

Şubat tatili sonrası Bekillili arkadaşlarımla birlikte Denizli’ye geldiğimizde:
“Bu kez Nazilli’ye trenle gidelim; hem ucuza gelir hem de değişik yerler görmüş oluruz.” kararı aldık. Otogarla tren garı yakın. Hemen gidip öğrenci bileti aldık. Kalkışa yarım saatten fazla süre vardı. Hepimiz meraklıydık; gar içinde “cuf cuf” sesleriyle, bacasından siyah dumanlar çıkararak, vagonlu vagonsuz manevra yapan lokomotifi izlemek çok hoştu. Demir tekerleri döndüren demir kollar, motordan çıkan buharların “tısss tısss” sesleri ile arada öttürülen tiz düdük sesi, birbirini kavislerle kesen raylar, rayları değiştiren lacivert renk üniformalı görevliler, gar içinde dolaşan başıboş kedi ve köpekler… Zaman çabucak geçiverdi.

Heyecanla bindik trene. Biletimiz öğrenci bileti olduğu için karşılıklı tahta sıraların olduğu vagondayız. Üç vagonlu trende fazla yolcu yok. “Düüttt!” İşte yolculuk başladı. Ağır ağır kalkan tren daha sonra hızlandı. İlk uğrak yeri Goncalı istasyonunda tren yük dolu vagon eklemeleri ile uzadı, bu nedenle çokça zaman yitirdik. Nazilli’ye dek her istasyonda 5-6’şar dakikalık bekleme oluyordu. Bizler bazen pencerelerden geçtiğimiz dağları, tarlaları, köyleri izliyorduk bazen de diğer vagonları gezip dönüyorduk. Sonuç olarak otobüsle bir saate aldığımız 80 km.lik yolu trenle dört saate yakın bir sürede tamamladık. Nazilli Garı’ndan okulumuza giderken –valizlerimizi taşıma zorluğuna karşın- mutluyduk.

İkinci tren yolculuğumu; Eğitim Enstitüsü’nde okurken, Kurban Bayramı izni için Balıkesir’den İzmir’e gidişim sırasında yaptım. Ancak umduğum bir yolculuk olmadı. Çok önceden koltuk numaralı bileti aldığım için rahattım. Gara varınca kalabalığı görünce şaşırdım. Benim gibi pek çok kişi de tren yolculuğunu yeğlemiş. Tanıdık arkadaşların olduğu öbeğe sokuldum. Az ötemizde sağ görüşlü öğrenciler toplanmış. Bilette trenin kalkış saati 19:30 yazıyordu. Ne yazık ki ancak sabah 7:30’da binebildik. (Bu gecikme iyi olmadı. Gece boyu ayakta durduk. Üstelik 12 saat boyunca iki zıt grup arası karşılıklı siyasal slogan atma yarışı, zaman zaman sataşmaya dönüşüyordu. Aradaki polisler olmasa, kötü sonuçlar doğurabilecek kavga bile olabilirdi. Gerilimli ortam şafakta trenin gelmesi ile son buldu. Öbek öbek İstanbul’dan gelen motorluya bindirildik. Hemen benimle yan yana bileti olan arkadaşımla koltuğumuza gittik. Hayda! Boş değil; koltuklarımızda İstanbul’da binmiş, Soma’da ineceklerini belirten yaşlı bir çift var. Biletimizin numaralı olması bir işe yaramadı yani. Ancak ben çok uykusuzum, ayakta zor duruyorum. Koltuk araları tıklım tıklım yolcu dolu. Bir süre sonra zorunluluktan koltuğumun(!) kol konan yerine hafiften oturdum. Gel gelelim bir süre gözlerim kapanmaya başladı. Bir ara dalmış olmalıyım ki; trenin bir dönemeci alırken savurmasında, kendimi yaşlı amcanın kucağında buluverdim. Utandım, güce güç doğruldum. Özür dilemememi yeterli bulmayan yaşlı amca sertçe:
“Ne yapıyorsun yavrum, dikkat etsene” diye azarladı. Sesimi çıkarmadım; arkadaşım kısaca akşam yaşadıklarımızı anlatınca yumuşadı: “Hımmm! Gel o zaman yavrum sen otur, uykunu al. Bizim inmemize az kaldı.” diye ayağa kalktı. Dışımdan “Yok, olur mu öyle şey amca!” derken içimden “Hay Allah razı olsun.” deyip usulca çöktüm koltuğa. Hemen dalmışım, İzmir’de açtım gözümü.
Son tren yolculuğumuzu kayınoğlanları görmek için geldiğimiz İzmir Şirinyer’den Denizli’ye doğru ailecek yaptık. Yine bir bayram arifesi idi. Otobüs bileti bulmak zor. Çocukların ısrarı üzerine gara gidip “öğretmen indirimli” biletlerimizi aldık. “Nasıl olsa koca tren ilk kalkışında dolu olmaz” diye düşünmüştük. Basmane’den kalkan motorlu fazla bekletmedi, ama güce güç attık içeriye kendimizi. Kamaralar ve incecik koridor dopdolu. Çocuklar heyecanlı ve mutlu. Ben huzursuz oldum; bir yandan çocuklara ve valizlere sahip çıkarken bir yandan en azıdan eşime bir yer aramayla gz taraması yapıyorum. Her yer dolu. Öff! “Yedi saat sürer” denilen bu yolculuk ayakta çekilir mi? Keşke çocuklara “Hayır” deseydik. Bir süre sonra Çal’da tanıştığımız bir öğretmen arkadaşım -bizim perişanlığımızı görünce dayanamamış- yanımıza geldi. Onlar Basmane’den bindikleri için kamaralı yerde oturabilmişler.
“Fuat hocam merhaba. Hocanım bizim hanımın yanına otursun. Böyle ayakta olmaz.” deyince, sözünü ikiletmedik. Teşekkür edip hanımı ve küçük oğlumu gönderdim. Ben rahatlamıştım. Arkadaşla söyleşerek yolculuğumuzu sürdürdük. Nazilli’ye varınca tren boşaldı, bizler de oturacak yerler bulabildik.

Üç tren yolculuğum zorlu geçse de, ülkemiz ve halkımız için, yurdun dört yanını saran demir yollarına ve geliştirilmiş hızlı trenlere gereksinimiz var diyorum. Ne yazık ki 1950 yılında iktidarın değişimi ile egemen güçlerin etkisi ile toplu taşıma yerine özel araç kullanımına yönlendirildik. Daha pahalı otoyol yapmaya ve otomobil kullanmaya özendirildik. Ekonomik, güvenli ve kullanışlı tren yollarını geri planlara attık. Keşke Onuncu Yıl Marşı’nın bir dizesindeki;
“Demir ağlarla ördük, Anayurdu dört baştan.” sözleri gerçek olabilseydi. Daha çok yolcu ve yük taşıyabilen, daha güvenli daha hızlı trenler yaygınlaşsaydı; büyük ekonomik kazancımız yanında, can ve malımız da güvende olurdu.

İlk fırsatta hızlı trenlere binerek kentler arası bir yolculuk yapmak istiyorum. Bakalım bu hevesimi ne zaman gideririm!

Fuat KEYİK-28 Şubat 2021

8

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

“Fortuna Zakłady Bukmacherskie ️ Informacje O Bukmacherz

“Fortuna Zakłady Bukmacherskie ️ Informacje O Bukmacherze Oferta Powitalna Fortuna Content Czy Zakłady Bukmacherskie Fortuna …

Bir cevap yazın