Tüketimcilik Nurettin Şenol

Modern kapitalist ekonomi ayakta kalabilmek için, tıpkı yüzmek ya da boğulmak arasında seçim yapmak zorunda olan köpek balığı gibi, sürekli üretimi artırmak zorundadır. Ama üretmek tek başına yeterli değildir, birilerinin bu ürünleri alması gereklidir. Yoksa tüm sanayiciler ve yatırımcılar iflas ederler. Bu felaketi önlemek ve insanların, sanayi ne üretirse üretsin satın almalarını sağlamak için yeni bir etik ortaya çıktı; tüketimcilik.

İyi/akıllı insanlar lüksten kaçınır, kesinlikle gıdayı çöpe atmaz ve eski giysilerini atıp yenilerini almak yerine yırtıklarını yamayıp giyer. Buna bir örnek vermek isterim. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneğinin düzenlediği bir toplantıda Hayrettin KARACA da vardı. Hoş söyleşilerimiz oldu. Ben bir ara Toprak Dede Hayrettin Karaca’ya bir soru yönelttim. “Sürekli üzerinizde forma gibi taşıdığınız örgü kırmızı yeleği kaç yıldır giyiyorsunuz?”  Yanıtı şu oldu; “Otuz sekiz yıldır giyiyorum. Bir ara bir yerinden eskidi, ama onarımını yaptık.”

Tüketimcilik giderek sayıları ve çeşitliliği artan ürün ve hizmetlerin tüketimini olumlar; insanların kendilerini ödüllendirmesi, şımartması, dahası aşırı tüketimden kendilerini öldürmeleri için kışkırtılır.  TUTUMLULUK, onların bakış açısından sağaltılması gereken bir hastalıktır.

Tüketimcilik yaygın psikolojiyle de el ele vererek “insanları düşkünlük ve hazzın iyi, tutumluluğunsa kişinin kendisini baskılaması” olduğunu düşündürtmek için uğraştı.

Sonunda başarılı da oldu, bugün hepimiz çok “iyi” tüketicileriz(!).

Alışveriş yapmak oldukça yaygın bir zaman geçirme biçimi oldu. Tüketim ürünleri aile üyeleri, eşler ve arkadaşlar arasındaki ilişkileri belirleyen temel etkene dönüştü (bayramlar, yılbaşı, doğum günleri, öteki “günler”…).

Geleneksel tarım toplumları açlığın gölgesinde yaşarlardı, günümüzün gönençli (müreffeh) dünyasındaysa en başta gelen sağlık sorunlarından biri obezitedir. Üstelik bu hastalık, sürekli hamburger ve pizza tıkınan yoksulları, organik salata ve meyve tüketen varsıllardan daha çok etkiliyor.

Ortaçağ Avrupasında, aristokratlar paralarını aşırı lüks şeylere dikkatsizce harcarken, köylüler her kuruşu sayarak tutumlu yaşarlardı. Bugünse durum tam tersine döndü; varsıllar kendi yatırımlarına ve varlıklarına dikkat ederek yaşarken, daha az varlıklılar borca girerek hiç gereksinimleri olmayan arabalar, televizyonlar alıyorlar.

ANAMALCI/KAPİTALİST TÜKETİMCİ etik, bir madalyonun iki yüzü gibidir.

Varsılların uyduğu birincil buyruk “YATIRIM YAP” iken, geri kalanların uyduğu birincil buyruk “SATIN AL” oldu.

Bu yeni etik, varsılların yaşamlarını açgözlü ve daha fazla para kazanmakla uğraşarak geçirmeleri; geniş kitlelerin de istekleri ve tutkularını gidermek için daha fazla satın almaları koşuluyla cennet umudu veriyor.

Bu yeni durum, tüm yapılması buyrulanları, inananların düşünmeden/koşulsuz yerine getirdiği tarihteki ilk dindir.

Peki bunun karşılığında cennete ulaşacağımızı nereden biliyoruz?

Çünkü televizyonda öyle gördük…

 

Nurettin ŞENOL

 

NURETTİN ŞENOL
5

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir yorum var

  1. Bir ara salgın kısıtlamaları gevsetilip AVM dediğimiz büyük alışveriş merkezleri açılmıştı.Kapilarindaki kuyruğu unutamıyorum.Boyle bir şey beni bu kadar hayrete düşüremez demiştim.Alisveris ihtiyacı karşılamaktır benim için. Yeni çıkan bir ürün,moda önemli değildir.Kapitalist sistem tüketimi durmadan pompalıyor.Alin diyor bunu mutlaka alın.Son olarak yaklaşan anneler günü nedeniyle hız kazanan pırlanta reklamları.Issizligin,yoksulluğun,salgının ve ekonomik krizin gölgesinde kutlanacak bir anneler gününe bir telefon edip kutlamak yeterlidir.bugune kadar 40 000 kişi salgın nedeniyle vefat etti.Bu durumda pırlanta alın demek ne anlama geliyor?Sizlere bırakıyorum ve ey insanlık gelirsen üç kere çal kapıyı diyorum.

    1

Bir yanıt yazın