SANATTAN, HAYATTAN, TİYATRO SAYFASINDAN DÜŞEN CANLAR…
Aylardan Temmuz. Yaz ortası adı ardına sıralanan yaprak dökümleri… Ölüm bu, genç yaşlı dinlemiyor. Çat kapı geliveriyor davetsiz.
Doğmak gibi ölmek de sıradan. Montaigne’nin Denemelerinde okuduk her gün biraz biraz hücrelerimiz ölüyor normal yaşamda böyle, ya dermansız hastaysak hızlıca ölüyor hücreler… Adı batasıca kanser hastasıysak aldığımız kemoterapiler sonucunda kötü hücrelerin ölümü gerçekleşmiyor yalnızca sağlam hücreler de nasibini alıyor. Uzun lafın kısası er ya da geç her canlı ölümü tadıyor.
İlkin yazın dünyasının renkli, asi şairi Küçük İskender’in birdenbire gelen ölüm haberi. Aslında tedavi görüyordu, her şey iyiye gidiyordu avuntusunda. Onu son iki yılda fuarlarda tanıdım. Sanıldığı gibi küçük filan değildi selvi boylu, sesinin tonu gümbür gümbür bir adam. İlk karşılaşmamızda takma adın ironisine gülümsemiştim. Çağımızın adı batasıca hastalığı onda da vardı. Tedaviler görüyordu filan derken, ansızın sonsuzluğa göçüverdi.
Hassas yapılı insanları, sanatçıları, eğitimcileri mi buluyordu bu hastalık. İngilizce öğretmeni çok sevdiğim, dünya tatlısı arkadaşım Sermin Cihangiroğlu’nu da bu ayda kaybetmiştim. Gelecekte nerdeyse ülkemizin yarısı kötü hastalıktan nasibini alacak diye korkuyorum.
Temmuzda yaprak dökümü biteviye sürüyordu. On sekiz Temmuz günü tiyatro yazarı Tuncer Cücenoğlu’nun aramızdan ayrılışı üzerine yorumlar, baş sağlığı dilekleri paylaşılıyordu. İlkin afalladım ona hiç konduramamışım ölümü. Adı batasıca kanser hastalığı onda da varmış. İnsan sevdiği sanatçının ömür boyu yaşayacağını düşlüyor ölümü ona hiç yakıştıramıyor benimki de biraz öyle. Sayfalarca taziyeler, yorumlar gelince anladım. Televizyon açmak hiç huyum değil. Bizim evde akşamdan akşama açılır televizyon. Kişi olarak, tiyatro yazarı olarak baş tacı ettiğim sanatçı aramızdan sessizce göçüvermiş. Nasıl yani demeye vakit mi var? Kalp krizi sudan bir ölüm nedeni oluvermiş.
Tuncer Cücenoğlu kimdir diyen okuyucularım için kısa bir özet de bendenizden olsun. Ortaöğretim yıllarında mizah öyküleri yazmış, ilk öyküsü Çorumda günlük gazetede yayınlanmış. Anlayacağınız ilk kıvılcım okul yıllarında oluyor. Kördöğüşü adlı yapıtıyla ilk oyun yazarlığına başlamış. Oyun yazarlığı, öğretim üyesi, çevirmenlik vb alanlarda çalışmalar yürütmüş. Eserleri yabancı dillere çevrilmiş. Otuzun üstünde oyun, deneme, öykü türlerinde yapıtları var.
Onu, öğretmenliğimin idealist yıllarında Marmaris’te tanıdım. Okulumda oyunlarından bölümler canlandırmıştık öğrencilerimle. Tuncer Cücenoğlu’nun gelmesini heyecanla bekliyorduk. Öğrencilerim için biletleri hazır etmiştim. Sanata, kültüre duyarlı fen sınıflarımız vardı o yıllarda. Öğrencilerimle birlikte Marmaris’te bir otelin salonunu doldurmuştuk. Özellikle gençler ayağına gelmiş muhteşem bir oyunun yazarını tanısınlar, tiyatroyu sevsinler istemiştim.
Öğretmen adlı oyununu izlemiştik. Hepimiz duygulanmıştık. Yalnızca benim değil gençlerin de gözleri nemlenmişti.
“Böylesi alkışlanası öğretmenler var mı ki…” dememişlerdi.
Öğretmenin eğitim aşkını ve verdiği amansız mücadeleyi takdir etmişlerdi.
“Siz de öylesiniz “diye birkaçı kulağıma fısıldamıştı.
Oyunu yalnızca ön taraf değil, tümüyle salon ayakta alkışlamıştı. İdealist öğretmen duruşum beni Tuncer Cücenoğlu ile tanışmamı sağlamıştı. O gece, öğretmen olmanın başka tonlarını, ağrılarını, sızılarını, düzenin kaypaklığını vb ne çok konuların farkına varmışlardı. Çok büyük heyecandı o yıllarda öğretmenlik. Onu öğrencilerimle tanıştırmıştım teker teker. O kadar mutlu ayrılmıştık salondan.
“İyi ki bizim öğretmenimizsiniz .” demişlerdi oyunun doygunluğunu yansıtan ışıltı gözleriyle.
Dersime taşımıştım yorumlarını, uygulamalı bir ders olmuştu bizim için.
Öğretmenlik yaşamımda onun oyunlarını metin olarak sınıflara taşıdım. Kim bilir yıllar sonra karşılaşır mıyım diyerek mesleğimi sürdürdüm. Mesleğimin son on beş yılında dergiler, yarışmalar sürdü. Şiir, öykü, deneme, çocuk kitaplarım derken, fuar etkinliklerim hızlandı. Bendeniz de kendi çapında yazar ve şair sıralamasına girmiştim. Yazın dünyasındaki derneklere üye bile olmuştum.
Edebiyatçılar Derneğine üyeydim artık.
Tuncer Cücenoğlu ile İzmir kitap fuarında daha çok karşılaşıyorduk. İlk karşılaşmamız çok ilginçti. Öğretmen olduğumdan, Marmaris’te çalıştığımdan söz ettim. Durdu, belleğini yokladı.
Anımsadım sizi. “Öğrencileriyle salonu dolduran öğretmen sizdiniz. Edebiyat öğretmeniydiniz yanılmıyorsam. O zaman bana bir okul dergisi armağan etmiştiniz.”
“Yıllar sonra sizinle karşılaşmaktan mutluluk duydum.” dedim.
“Siz de yazıyorsunuz sanırım? Hangi türlerde?”
“Şiirle başladım, öykü, deneme türlerinde kitaplarım var.” Dedim
“Ben deneme severim .” Dedi.
Mutluluktan uçarak ona “Dersimiz Sevgi” adlı deneme kitabımı imzaladım.
Mutlu olmuştu. Mutlaka okuyacağını söyledi.
Hayal etmek gerekliydi evrende. Düşlerimin içine Tuncer Cücenoğlu’nu yeniden katmıştım. O gün hiç kitap imzalamasam da çok mutluydum.
İçimizden biri gibiydi Tuncer Bey. En doğal, güleç ve babacan… Bu yıl İzmir kitap fuarında yine karşılaştık. Türkiye Yazarlar Sendikasına üye olmak isteğimden söz ettim sonuçta on üç kitabım olmuştu. Sendikada sorun var, soruşturma vs deniliyordu. Bana “Sen üyelik formunu doldur ben referans olurum. Yalnız formu doldurduğunda bana bilgi ver “diye tembihlemişti.
Türkiye Yazarlar Sendikasının yeni yönetimi oluşturulmuştu ve ben yine iletişime geçememiştim. Tuncer Bey bana referans olamadı. Kader kısmet işte! Ben de yenilerde BESAM’a üye oldum.*
Onun yapıtları okunacak, oyunları sahnelenecek. Tuncer Cücenoğlu adı sonsuza kadar yaşayacak.
Ruhu huzurla uyusun. Sanatçıların, öğretmenlerin bedenleri aramızdan ayrılır, eserleri hep yaşar.
Saygıyla…
*Bilim ve Sanat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği
- Çark-ı Felek Cepte (Saat Çiçeği) Hatice Altunay - 17 Aralık 2022
- Yeni Dünya Sevdiniz mi? Hatice Altunay - 28 Temmuz 2022
- UmuHatice Altunay - 25 Nisan 2022