Türkiye’ye Gelen Yahudi Bilim İnsanları Serdar Hakyemezoğlu

Sonsuz bilgi kaynağı internette serbest gezinti yaparken, Deutsche Welle Türkçe sitesinde büyük değerimiz Muazzez İlmiye Çığ ile yapılan bir söyleşi okudum.

Muazzez İlmiye Çığ Cumhuriyetimizin ilk yıllarında Atatürk’ün desteği ile Hitler’in zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan ve Türkiye’nin Üniversite ve bilimine büyük katkılarda bulunan Yahudi bilim insanlarından söz ediyordu. Elbette bu konudan haberdardım. Ama yüzeysel olan bilgilerimi derinleştirmek için ek araştırma yapmakta yarar gördüm.

Okumalarımın sonunda bir kez daha Atatürk’ün  uzak görüşlü, realist ve büyük devlet adamı yönüne bir kez daha hayran kaldım.

Sizlerle önce, Deutsche Welle Türkçe’den Felat Bozarslan’ın Muazzez İlmiye Çığ hoca ile yaptığı röportajı, daha sonra Şalom gazetesinden Araştırmacı / Yazar Naim (Avigdor) Güleryüz’ün konu ile ilgili ayrıntılı bir yazısını, son olarak da Wikipedi’den Nazi döneminde Türkiye’ye gelen bilim insanlarının isim ve görevleri ile gerçekleştirdikleri işlerin listesini hiç değiştirmeden veriyorum.

Genç cumhuriyetimizin temellerine, bilimsel ve kültürel gelişimimize büyük katkıları olan bu insanları saygı ile anıyorum.

Yazının altında kaynakların bağlantı linkleri de yer almaktadır. Konu ile ilgili çok çeşitli kaynaklar bulunuyor. İsterseniz araştırmayı daha da derinleştirebilir, başka okumalar da yapabilirsiniz.

Muazzez İlmiye Çığ röportajı

Deutsche Welle Türkçe – Felat Bozarslan

Muazzez İlmiye Çığ, Birinci Dünya Savaşı’ndan, Kurtuluş Savaşı’na, Cumhuriyet’in kuruluşundan, Atatürk’ün devrimlerine kadar Türkiye tarihinin en önemli ve zor zamanlarına şahitlik eden bir Sümerolog, bilim insanı ve tarihçi. Genç Cumhuriyet’in kadınlara tanıdığı fırsatlardan yararlanarak, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin ilk mezunlarından biri oldu. Ve o dönem Nazi Almanya’sından kaçan Yahudi eğitimcilerden dersler aldı. Çığ, DW Türkçe’ye verdiği röportajda, Türkiye Cumhuriyeti’nin Yahudi eğitimcileri nasıl koruduğunu anlattı.

Muazzez İlmiye Çığ, “Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi çok önemli. İşte bu fakülte kurulduktan sonra oradan gelen hocalar Almanya’dan sürülen, yani Almanya’da Yahudi oldukları için kabul edilmeyen hocaları biz kabul ettik” diyor.

15 Şubat 1936 tarihinde Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Hititoloji bölümüne kaydolan Çığ, Alman bilim insanları Prof. Dr. Hans Gustav Guterbock’dan Hitit Dili ve Kültürü ve Prof. Dr. Benno Landsberger’den Sümer ve Akad Dilleri ve Mezopotamya Kültürü derslerini aldı.

Çığ, zor durumdaki Yahudi bilim insanları çoğu ülkeden ret cevabı alırken desteğin Türkiye’den geldiğine dikkat çekiyor. Yahudi bilim insanlarının gidebilecekleri her yere müracaat ettiğini, ABD’den bile “Hitler korkusu” ile kabul alamadıklarını aktarıyor.

Çığ, Yahudi eğitimci ve bilim insanlarının Türkiye’ye nasıl geldiğini şöyle anlatıyor: “Bunlar dernek kuruyorlar evvela. Kürsülerinden atılmaya başlayınca ne yapacaklar? Hemen İsviçre’de bir yardımlaşma derneği kuruyorlar. Bu dernek vasıtasıyla bütün milletlere müracaat ediyorlar. Hiç kimse kabul etmiyor. O sırada İsviçre’den bir profesör bize davet edilmiş. Bizde yüksekokul yapılmış. Bazı fikirler almak için davet edilmiş. Bunu duyuyorlar. Bunun vasıtasıyla bu Türkiye denen Cumhuriyet’e müracaat edelim diyorlar. Onun vasıtasıyla müracaat ediyorlar. Atatürk de hemen gelsinler diyor.”

Atatürk’ün Yahudi eğitimcilere desteği

Çığ, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’ün o dönem Yahudi eğitimcileri nasıl koruduğunu da şu sözlerle anlatıyor:

“Onlarla 1933’te bir antlaşma yapılıyor. Ben onu okuduğum zaman ağladım. Niye ağladım biliyor musunuz? Gözümden yaş geldi, hâlâ da gelir. 10 yıllık bir devletiz daha. Herkes Hitler’den korkuyor. Burada yazıyor, bu şahıslar ister sokakta, ister hapiste olsun, bunlar artık Türk hükümetinin memurudurlar. Alman hükümetinin onları göndermekte herhangi bir şey yapacaklarını tahmin etmiyoruz. Şayet mani olmaya kalkarlarsa, biz nasıl halledileceğini biliyoruz. Yahu 10 yıllık bir devlet bu. Bunu ben okuduğum zaman ağladım. O kadar heyecanlandım. Ve işte o zaman gelmeye başladılar.”

Çığ, Hitler’in iade talebinin ise Türkiye tarafından reddedildiğini söylüyor:

“Bir sene sonra aklı başına geliyor Hitler’in. Diyor ki, gönderin onları, ben size daha iyisini göndereceğim. Göndermedi. İnanın son ana kadar uğraştılar. Gestapo gönderdiler. 1940’larda Gestapolar geldi. Onlar da gönderin dediler yine göndermedik. Hakikaten hükümetimiz çok güzel dayandı bunlara.”

Çığ’a göre, o dönem Türkiye’ye gelen Yahudi eğitimcilerin, ülke eğitimine katkısı hala hissediliyor.

 

Şalom Gazetesi  Naim (Avigdor) Güleryüz Araştırmacı / Yazar

9 Ocak 2008 

 

Hitler görevine başlayışından henüz üç ay bile dolmadan, 1 Nisan 1933 günü başlayan Yahudi işyerlerine boykot hareketinin ardından 7 Nisan 1933 tarihinde Devlet Memuriyetinin Meslek Olarak İfasına Yeniden Dönüş Yasası’nı çıkartır. Safkan, yani Aryan ırkından olmayanların ve özellikle Yahudilerin veya rejim karşıtı (anti-nazi) olanların sindirilmesi, sırasıyla önce işlerinden, daha sonra toplum yaşamından soyutlanması ve nihayet yeryüzünden silinmeleri sürecinin yeşil ışığıdır bu yasa. Doğal olarak da, ilmin nur’undan korkan tüm rejimlerde olduğu gibi ilim ve bilim adamları ilk hedeftirler. Yahudi kökenli veya sosyalist eğilimli akademisyenler bilim ve irfan yuvalarından dışlanarak faaliyet görmeleri kısıtlanır, yasaklanır.
Almanya’dan, ve daha sonra Avusturya’dan, kaçan akademik kişiler sığınacak limanlar aramaktadırlar. Bu kişilere yardımcı olmak üzere New York’da Emergency Committee, Londra’da Academic Assistance Council gibi kuruluşlar faaliyete geçer. Kimi bilim adamları ABD’ye göç ederken Avrupa’da kalmayı yeğleyen çoğunluğun ilk durağı ise, belki de anadilleri olan Almanca lisanı hakim olduğundan, Zürich’tir. Mart 1933 de İsviçre’ye iltica eden, Frankfurt Tıp Fakültesi Patoloji Enstitüsü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Philipp Schwartz öncülüğünde Notgemeinschaft deutscher Wissenschaftler im Ausland – NdWA (Yurtdışındaki Alman Bilim Adamlarına Yardım Cemiyeti) adlı bir cemiyet kurulur.

Aynı dönemde Türkiye’nin gündemini işgal eden temel sorunlardan biri de Üniversite Reformu’dur. II. Abdülhamid’in Ağustos 1900’de kurduğu Darülfünun-u Şahane 10 yaşındaki genç ve dinamik Türkiye Cumhuriyeti için Atatürk’ün hedef olarak belirttiği muassır medeniyet  ilkesine cevap vermekten çok uzaktır. Maarif Vekaleti’nin (Milli Eğitim Bakanlığı) Haziran 1931 de başlayan ve çağdaş anlamda bir üniversite reformu amaçlı çalışmaları tam hızla devam etmektedir. Bu sırada Atatürk, tarafsız ve objektif bir rapor hazırlaması için Cenevre Üniversitesi’nden Pedagoji öğretim üyesi Prof. Albert Malche’i Türkiye’ye davet eder.

19 Ocak 1932’de Darülfünun’da kendisine ayrılan bölümde çalışmalarına başlayan Prof. Malche, öğretim üyeleri ve öğrencilerle görüşerek, zaman zaman derslere ve hatta sınavlara girip durumu bilfiil gözleyerek  düzenlediği 95 sayfalık geniş ayrıntılı değerlendirme raporunu 29 Mayıs 1932’de takdim eder. Raporu okuyan Atatürk’ün yorumu kısadır: “Bildiğimiz başka, hakikat başka”. Sonuç bölümünde özetle, Darülfünun’un kapatılmasını, fen ve bilimin güncelliğine uymayan öğretim üyelerinin tasfiyesiyle kadro açığının yurtdışından getirtilecek bilim adamlarıyla tamamlanmasını, disiplinli bir eğitim sisteminin yerleştirilmesini ve gelecek nesil öğretim üyelerinin yetiştirilmesini öngören rapor, 1 Haziran 1932’de Başvekil İsmet (İnönü), Hariciye Vekili (Dışişleri Bakanı) Dr. Tevfik Rüştü (Aras), Adliye Vekili (Adalet Bakanı) Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) Esat (Sagay) Beylerin katıldığı beş toplantıda müzakere edilerek onaylanır. 6 Haziran 1932’de İsviçre’ye dönen Prof. Malche de yeni sistemde görev almak üzere bazı bilim adamlarıyla temaslarına başlar.

Bundan sonra üniversite reformu ile ilgili tüm çalışmaları 19 Eylül 1932’de atanan Maarif Vekili Reşit Galip’in başkanlığında, Avni (Başman), Rüştü (Uzel), Kerim (Erim) ve Osman (Horasanlı) Beylerden oluşan bir Islahat Komitesi yürütür.

Bu arada modern üniversite reformunu öngören ve Prof. Malche’nin önerileri dikkate alınarak hazırlanan 2252 sayılı İstanbul Darülfünunun İlgasına ve Maarif Vekaleti’nce Yeni Bir Üniversite Kurulmasına dair Kanun 31 Mayıs 1933 de yayınlanarak 1 Ağustos 1933 de yürürlüğe girer. 31 Temmuz 1933 tarihinden itibaren lağvedilen Darülfünunda görevli 157 öğretim üyesinden sadece 83’ü çalışmalarına devam ederken diğerlerinin yeni kurumla ilişikleri kesilir.

Türk hükümetinin kendisinin kovduğu kişilerle temas kurduğunu öğrenen Hitler 8 Mayıs 1933 günü Berlin’deki makamına öfkeyle gelerek “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi Alayı’nı Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade veremem.” diye tehditte bulunur ve Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayınız” mesajı gönderir. Atatürk bu bilgi kendisine iletildiğinde Hariciye Vekili Tevfik Rüştü (Aras) ve Maarif Vekili Dr. Reşit Galip’e Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” diyerek Türkiye’ye sığınmak ve Türk Üniversitelerinde görev yapmak isteyen Alman profesörlerle ilgili işlemlerin süratlendirilmesi talimatını verir.

5 Temmuz 1933 günü NdWA başkanı Prof. Philipp Schwartz,  Prof. Albert Malche ve Prof. Rudolf Nissen ile beraber İstanbul’a gelerek Maarif Vekili Dr. Reşit Galip ile görüşür ve  mülteci akademisyenlerin İstanbul Üniversitesi reformuna muhtemel katkıları konusunda kendisine ayrıntılı izahat verir. Schwartz ayrıca, Kerim (Erim) vasıtasıyla Ankara ziyaretini de düzenleyerek Maarif Vekâleti  yetkililerinden Salih (Zeki) ve Rüştü (Uzel) ile de görüşür. Reşit Galib’in de katılmasıyla olumlu bir şekilde süren müzakereler sonucunda bir ön anlaşma imzalanır. Reşit Galip‘in toplantının kapanış konuşmasındaki ifadesi çok anlamlıdır: “Bugün alışılmışın dışında, örneği gösterilemeyecek bir iş yapılan bir gün oldu.  500 yıl kadar önce İstanbul’u kuşattığımız zaman Bizanslı bilginler İtalya’ya göç etmişti, buna engel olamamıştık.  Sonuç olarak Rönesans gerçekleşti. Bugün ise Avrupa’dan bunun karşılığını alıyoruz7” Kendisine sunulan ön anlaşma metni ile Prof. Schwartz’ın bıraktığı akademisyenler listesini onaylayan Atatürk aynı zamanda Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekili (Sağlık ve Sosyal İşler Bakanı) Dr. Refik Saydam’dan Ankara  Numune Hastanesi ve Hıfzıssıhha Enstitüsü için de benzer temaslar yapmasını ister. Prof. Schwartz ve Prof. Nissen 25 Temmuz 1933 de tekrar Ankara’ya gelerek kesin anlaşmayı imzalarlar.

Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin Üniversite Reformu Yasası 1 Ağustos 1933’de yürürlüğe girerken, kontratları imzalanmış çoğu Yahudi kökenli mülteci bilim adamları aileleriyle beraber Türkiye’ye gelmeye başlar. Türkiye geleneksel ve tarihi insancıl hoşgörüsüyle kucak açtığı Alman profesörlere ülkenin kültürel ihtiyacını destekleme olanaklarının da kapılarını açmıştır.  Üniversite 18 Teşrinisani (Kasım8) 1933 günü, ancak üç hafta kadar önce 27 Teşrinievvel (Ekim)1933 tarihinde göreve başlayan yeni Maarif Vekili Hikmet Bayur tarafından, Beyazıt Meydanında eskiden Harp Bakanlığı olarak kullanılan bugünkü Merkez Bina’da açılır.

Çarlık Rusya’sında antisemit baskılar altında belirli köylerde çok kötü sağlık koşulları ile yaşamak zorunluluğunda kalan Yahudilerin çocuk sağlığını kısmen de olsa sağlayabilmek amacıyla 1912 yılında, Baron de Guinzbourg’un teşvikiyle, bir kaç Rus Yahudi hayırsever tarafından Rusya’da OSE – Oeuvre de Secours aux Enfants (Çocuklara Yardım Kurumu) kurulur. Rus İhtilalini takiben 1923’te Berlin’e taşınan ve Birinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda kısa zamanda Almanya, Letonya, Lituanya, Polonya, Romanya gibi ülkelerde yayılan bu dernekler 1923 yılında Paris’te, Prof. Albert Einstein’in başkanlığında Union des Sociétes OSE adıyla bir birlik teşkil ederler. Birliğin amacı “Yahudi Halklarının Sağlığının Korunması” tema’sı çerçevesinde genişletilir.

Birliğin Onursal Başkanı Prof. Albert Einstein Ağustos 1933 ayında kendisini ziyaret eden İstanbul’lu Diş Tabibi Dr. Samy M. Gunzberg’e, Türkiye Cumhuriyeti Başvekaleti Celilesine (Başbakanlık Makamına) sunulmak üzere elden tevdi ettiği 17 Eylül 1933 tarihli mektupla, ekindeki listelerde adları ve kısaca özgeçmişleri belirtilen 15 Tıp Profesörü ile 31 deneyimli Tıp Doktorunun ülkemizde “yerleşerek icrayı sanat etmelerine müsaade buyurulması için müracaat” eder. Dr. Günzberg Albert Einstein’in orijinal dilekçesini ve eklerini, Türkçe çevirilerini de ekleyerek, 30 Eylül 1933 tarihinde Başvekalete iletir. Yazı Başvekil İsmet (İnönü) tarafından 9 Teşrinievvel 1933 tarihinde Maarif Vekaleti’ne iletilir ve işleme konur1. Einstein’in bu girişimi Türk basınında da yer alır.

Atatürk daha reform çalışmalarının başında, Prof. Einstein’in Türkiye’ye gelmesini istemiş, ancak ünlü bilim adamı ABD de imkanlar çok daha fazla olduğundan Princeton Üniversitesi’ni tercih etmişti.

Türkiye’de bu olumlu gelişmeler gerçekleşirken Hitler, İkinci Dünya Savaşı’nı başlattığı günlerde, Almanya ve Avusturya’da Nazi zulmünden kaçarak Türkiye’ye iltica eden bilim adamlarının ülkemizde ikametlerinden hala tedirgindir. Alman Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Herbert Scurla 1939 yılında Türkiye’ye gelerek Maarif Vekili Hasan Ali Yücel ile görüşür ve  “Bu bilim adamlarını bize geri veriniz. Size Almanya’nın en parlak beyinlerini gönderelim” mesajını iletir. Ancak Türkiye, o an Avrupa’nın ve belki de dünyanın en güçlü devleti durumunda olan Almanya ile ilişkilerinin bozulması pahasına da olsa baskıya boğun eğmez ve profesörler görevlerine devam eder. Scurla’nın dönüşünde Hitler’e tevdi ettiği, Türkiye’nin tutumunu belirten raporu13  1987 yılında Alman arşivlerinde bulunur ve Türkiye Araştırmalar Merkezi (Berlin) tarafından kitap haline getirilir.

Türk üniversitelerinde görev yapan ve kalıcı eserler bırakan bu yabancı hocaların  girişimiyle tıptan mühendisliğe, tarımdan edebiyata, müzikten güzel sanatlara hemen hemen tüm dallarda öğretim geliştirilmiş, günümüzde çoğu hayatta olan bir sonraki kuşak bilim adamları yetiştirilmiştir. 

Bu yabancı bilim adamlarının bazıları Türk uyruğuna geçerken diğerleri İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesini takiben 13 yıl önce kovuldukları vatanlarına dönmeyi yeğlediler. Bazıları ise daha uygun koşullar sunan ABD Üniversiteleri’nin davetini kabul ettiler. Bu arada kimileri de ülkemizde vefat edip bu topraklara gömüldüler.

Albert Einstein’in 17 Eylül 1933 tarihli mektubunu ve Dr. Gunzberg’in müracaat dilekçesini tanıtmak amacı güden bu özet sunuşta Türkiye’de görev yapan, bir kısmı halen fiili görevde bulunan ikinci kuşak öğretim üyelerini ve bilim adamlarını yetiştiren, çoğu Yahudi kökenli bu ilim adamlarının kimlikleriyle ilgili ayrıntılı bilgiye, yazımı uzatmamak için, girmekten sakındım. Esasen bu konuda değişik yayınlar  zaten mevcuttur. 

Eduard Zuckmayer, müzisyen ve müzik eğitmeni, 1936-1972 Ankara, önce Musiki Muallim Mektebi, ardından Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü Başkanı

Türkiye’ye gelen Yahudi asıllı  Alman bilim insanları; (Wikipedia)

  • Fritz Baade, iktisatçı ve politikacı, 1935-1946 Ankara.
  • Rudolf Belling, ressam, 1937-1966 İstanbul.
  • Paul Bonatz, mimar, 1943’te Türkiye’ye kaçtı. 1954’e kadar İstanbul Teknik Üniversitesi’nde çalıştı.
  • Clemens Bosch, antik tarih ve nümismatik uzmanı, 1935-1955 İstanbul.
  • Hugo Braun, hijyenuzmanı ve bakteriyolog, 1934-1949 İstanbul.
  • Leo Brauner(1898-1974), botanik uzmanı, 1933-1955 İstanbul
  • Friedrich Ludwig Breusch(1903-1974), kimyager, 1937-1971 İstanbul.
  • Ernst Wolfgang Caspari, genetik uzmanı ve zoolog, 1935’ten sonra İstanbul.
  • Harry Dember, Fizikçi, İstanbul Üniversitesinde 1933 ve 1942 yılları arası çalıştı, sonrasında A.B.D.
  • Friedrich Dessauer, biyofizikuzmanı ve radyolog, 1934-1938 Türkiye’de profesör, İstanbul Üniversitesi Fizik Fakültesi kurucusu, 1937’e kadar İstanbul Üniversitesi Radyoloji Bölümü başkanı,
  • Herbert Dieckmann* 1906 Duisburg † 16. Aralık 1986 Ithaca NY; Roma uzmanı, 1934-1938 Türkiye, ardından ABD
  • Liselotte Dieckmann, edebiyat bilimcisi ve germanist, 1934-1938 Türkiye, ardından ABD
  • Josef Dobretsberger, Avusturyalı politikacı ve hukukçu, 1938-1945 İstanbul ve Kahire.
  • Wolfram Eberhard, Kaliforniya, 1937-1948 Ankara Üniversitesi’nde sinolog, ardından ABD
  • Carl Ebert, aktör, yönetmen ve tiyatro yöneticisi, 1933-1939 İngiltere, 1939-1948 Ankara, Devlet Konservatuvarı ve Devlet Tiyatrosu, ardından ABD.
  • Albert Eckstein, pediatri uzmanı, 1935-1949, Ankara Üniversitesi Çocuk Kliniği başkanlığı, taşraya çocuk sağlığının geliştirilmesi için çok sayıda yolculuklar, Türkiye’deki köy yaşamı fotoğrafçısı olarak ünlü.
  • Herbert B. Eckstein, ürolog ve çocuk cerrahı, çocukluğunda ve 1958-1961 Türkiye; Albert Eckstein’ın oğlu.
  • Ernst Engelberg, Tarihçi, 1941 ve 1947 yılları arası dil okulnda görev yaptı.
  • Erich Frank, doktor, 1933’ten vefat edene kadar İstanbul’da aktif profesör. Devlet töreniyle defnedildi.
  • Erwin Freundlich, astrofizikuzmanı, İstanbul Üniversitesi Astronomi Bölümü kurucusu, 1933-1937 İstanbul, ardından Prag ve ABD.
  • Traugott Fuchs, germanist ve ressam, 1934-1997 İstanbul.
  • Hilda Geiringer, Matematikçi, 1934 ve 1939 arası İstanbul’da idi, Profesör von Richard von Mises tarafından oluşturulan Matematik Enstitüsünde çalıştı, sonrasında A.B.D.
  • Alfred Kantorowicz, Pediatrik diş hekimliğinin Türkiye’de öncülerinden. 1933’den 1948’deki emekliliğine dek Türkiye’de yaşadı.
  • Hans Gustav Güterbock, Hititolog, 1935-1948 Ankara.
  • Felix Michael Haurowitz, 1939-1948 profesör ve İstanbul Üniversitesi Biyokimya Enstitüsü başkanı.
  • Alfred Heilbronn, Botanikçi, 1933-1955 arası emekliliğine dek Türkiye’de kaldı.
  • Reginald Oliver Herzog, Kimyacı, 1933’te Türkiye’deydi.
  • Franz Hillinger, Mimar, 1937 ve 1956 arası Türkiye’de Bruno Tautile çalıştı.
  • Arthur R. von Hippel, Fizikçi, İstanbul’da 1933 ve 1935 arası bulundu; İstanbul Üniversitesi’nde 1934’te , Kopenhag’da 1935 de çalıştı. 1936’da A.B.D ye geçti.
  • Paul Hindemith, violist ve modern kompozitör, Ankara Devlet Konservatoryumu’nun kurucusu, 1935-1938 Türkiye, ardından İsviçre.
  • Ernst Eduard Hirsch, hukukçu, Türk Ticaret Hukuku kitabını yazdı ve Türkiye’de telif hakkı sistemini kurdu, 1933’ten itibaren İstanbul, 1943’ten sonra Ankara.
  • Julius Hirsch(1892, Hamburg – 1963 ), 1933’ten 1948’e kadar İstanbul Üniversitesi’nde bakteriyolog ve hijyenist, aynı zamanda Üniversite’nin Hijyen Enstitüsü direktörü, 1948’de İsviçre’ye geçti.
  • Clemens Holzmeister, mimar, sığınmacı, 1940-1950 eğitmen, 1954’ten itibaren tekrar Türkiye’de ikamet etti. Ankara’da çok sayıda devlet binalarının planlarını yaptı, ki bunların arasında TBMM binası da bulunmaktadır. 2008 senesinde adı bir caddeye verildi.
  • Richard Honig, avukat, ceza avukatı, 1933’ten 1939’a kadar İstanbul Üniversitesi, ardından ABD
  • Joseph Igersheimer(1879-1965), oftalmoloji profesörü, 30 Kasım 1933’ten 1939’a kadar İstanbul, ardından ABD (Boston)
  • Alfred Isaac(1886-1956) ekonomist, Röpke ile İstanbul Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nün kurucusu.
  • Gerhard Kessler, sosyolog ve iktisatçı, 1933-1951 sığınmacı, bir Türk meslektaşıyla beraber ülkede ilk sendikayı kurdu.
  • Curt Kosswig, biyolog, 1937’den itibaren İstanbul. Devlet töreniyle defnedildi. (Sıkça adı “Kurt” olarak yazılır.)
  • Walther Kranz, klasik filologve filozof, 1943-1950 İstanbul.
  • Fritz Rudolf Kraus, Asurolog, 1937 – 1949, İstanbul, ardından Viyana ve Leiden
  • Benno Landsberger, asurolog, 1935-1948 Ankara, ardından Şikago.
  • Marianne Laqueur, informatik uzmanı, 1935’ten itibaren sığınmacı.
  • Kurt Laqueur, 1936-1952 Kırşehir ve İstanbul, ardından diplomat oldu.
  • Wilhelm Liepmann, Berlinli jinekolog, *1878, †1939 Türkiye.
  • Werner Lipschitz(1892-1948), farmakolog, 1933-1938’de İstanbul’da, ardından ABD’de
  • Hans Marchand, İngilizce ve Roma dilbilimci, 1933’ten 1953’e kadar İstanbul’da yaşadı.
  • Alfred Marchionini, “Ankara Numune Hastanesi’nde dermatolog.
  • Eduard Melchior(13 Mart 1883, Dortmund – 1974, Scesana-Vira, Gambarogno ) Cerrah, 1936-1954 Ankara Numune Hastanesi’nde ve 1946’dan itibaren Ankara Tıp Fakültesi’nde çalıştı; 1954’te Jugenheim’a ve 1966’da İsviçre’ye geçti.
  • Max Meyer, 1935’ten 1940’a kadar KBB doktoru olarak Ankara Numune Hastanesi Kulak Burun Boğaz şefi olarak çalıştı. 1947’de kadar Tahran Üniversitesi KBB Anabilim Dalı’na atandı
  • Richard von Mises, matematik uzmanı, 1933-1939 Türkiye, ardından ABD.
  • Fritz Neumark, finans uzmanı, Gelir Vergisi Kanunu’nu düzenledi. 1933 Eylülden 1950’ye kadar İstanbul.
  • Rudolf Nissen, cerrah, 1933-1939 İstanbul Üniversitesi, ardından ABD. (Otobiyograsinde İstanbul’da geçirdiği yıllar bütün ayrıntılarıyla anlatmıştır, Türkiye’deki diğer sığınmacılarla bağlantı kurmak mümkündür.)
  • Siegfried Oberndorfer, patolog, İstanbul Genel ve Deneysel Patoloji Enstitüsü, Türkiye’ye 1933’te geldi. 1944’teki ölümüne kadar kaldı.
  • Gustav Oelsner, mimar, şehir planlamacısı ve inşaat görevlisi memur, 1939-1949 Türkiye.
  • Berta Ottenstein, dermatolog, Türkiye 1935 – 1945, öğretim görevlisi ve İstanbul Üniversitesi dermatoloji kliniği başkanı
  • Wilhelm Peters, önce İngiltere, 1937-1952 emekliye ayrılana dek İstanbul. İstanbul Üniversitesi Psikoloji Bölümü kurucusu.
  • Ernst Praetorius, şef ve müzik tarihçisi
  • William Prager, uygulamalı matematikçi, 1933 – 1940 (Teknik) İstanbul Üniversitesi, ardından ABD, İsviçre
  • Paul Pulewka, farmakologve toksikolog, 1935-1946 Sağlık Bakanlığı, 1954’e kadar Ankara Üniversitesi.
  • Hans Reichenbach, fizik bilim insanı ve filozof, 1933-1938 İstanbul, ardından ABD
  • Friedrich “Fritz” Reimann, hematolog, İstanbul 1940 – 1986, daha sonra Federal Almanya Cumhuriyeti
  • Margarethe Reininger, *1896 Viyana †1959 Maryland, Avusturyalı, İstanbul Üniversitesi Radyoloji Bölümünde röntgen hemşiresi.
  • Walter Reininger(eşi) *1899 Wien †1968, 1938-1945 İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji ve Biyofizik Enstitüsü’nde mühendis, ardından ABD.
  • Ernst Reuter, Berlin belediye başkanı oldu, 1935-1946 Türkiye.
  • Edzard Reuter(oğlu), Daimler-Benz AG’nin yönetim kurulu başkanı oldu, 1935-1946 çocukluğu Türkiye’de.
  • Rosa Maria Rössler, *1901 Wien †1954 Türkiye, patoloji uzmanı, 1934’te Türkiye’ye geldi, 1937 İstanbul Üniversitesi Patolojik Anatomi Bölümü, 1947 Erich Frank ile beraber II. Dahiliye Kliniği İstanbul.
  • Wilhelm Röpke, neo-liberal ekonomist, 1933’ten itibaren İstanbul Üniversitesi’nde ders verdi, 1937/38 kışından itibaren Cenevre.
  • Georg Rohde, 1935-1949 Ankara Üniversitesi Eski Filoloji Bölümü profesörü.
  • Walter Ruben, 1935-1948 hindolog, Ankara ve Kırşehir, ardından Şili.
  • Alexander Rüstow, neoliberal sosyolog ve ekonomist, 1933-1949 İstanbul Üniversitesi.
  • Margarete Schütte-Lihotzky, mimar, 1938-1941 İstanbul, ardından Viyana’da tutuklandı, kocası Wilhelm Schütte’nin sahte mektubu sayesinde Halk Mahkemesi’nde (Almanca: Volksgerichtshof) görülen vatan hainliği davasından kurtuldu, Türkiye’de bakanlık görevlisi.
  • Philipp Schwartz, tıp uzmanı, nöropatolog, 1933-1953 Türkiye, ardından ABD.
  • Andreas Bertalan Schwarz, hukuk bilgini, 1933’ten emekli olana kadar İstanbul Üniversitesi
  • Max Sgalitzer, *1884 Prag†1973 Princeton/ABD, doktor, 1938-1943 Dessauer’in peşinden İstanbul Üniversitesi Radyoloji Bölümü başkanı, ardından USA.
  • Karl Süssheim, oryantalist ve tarihçi, 1941’den 1947’de İstanbul’da yaşadı ve öldü. Öncesinde toplama kampında hapis yattı.
  • Leo Spitzer, Roma uzmanı, 1933-1936 Türkiye, ardından ABD.
  • Bruno Taut, mimar, 1936’dan vefat edene dek İstanbul.
  • Andreas Tietze,*1914 †2003 Viyana, Türkolog, 1937-1958 İstanbul, yabancı dil öğretmenliği, ardından UCLA, sonrasında Viyana Üniversitesi.
  • Robert Vorhoelzer, mimar, 1939’dan 1941’e kadar İstanbul’da (Bruno Taut’un halefi), casusluk iddiaları nedeniyle sınır dışı edildi
  • Martin Wagner, 1935’te itibaren Türkiye, ardından İngiltere ve ABD.
  • Edith Weigert, psikologve psikoanaliz uzmanı, 1935-1938 Ankara’da psikoanaliz uzmanlığı, ardından Vaşington DC, orada da aktif psikoanaliz uzmanlığı ve psikoanalizin enstitüleşmesine katkı ve de eğitmenlik.
  • Oscar Weigert, (eşi) idari hukukçusu ve iş hukuk uuzmanı, 1935-1938 Türkiye Ticaret Bakanlığı’nda devlet danışmanı, ardından Vashington DC American University’de yüksekokul eğitmeni ve de Amerikan Çalışma Bakanlığı Bureau of Labor Statistics’de memur.
  • Carl Weisglass*1898 Viyana, Dr. mühendis, Avusturyalı Musevi, 1939-1948 İstanbul Üniversitesi Radyoloji Bölümü başkanı, ardından ABD.
  • Hans Wilbrandt, tarım uzmanı, 1934-1952 Ankara, Türkiye’de kooperatif sisteminin kurucusu.
  • Hans Winterstein, fizyolog, 1933’ten itibaren İstanbul, İstanbul Üniversitesi Fizyoloji Bölümü kurucusu.
  • Eduard Zuckmayer, müzisyen ve müzik eğitmeni, 1936-1972 Ankara, önce Musiki Muallim Mektebi, ardından Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü Başkanı.

KAYNAKLAR:

Deutshce welle

https://www.dw.com/tr/hitler-istedi-ama-atat%C3%BCrk-yahudi-profes%C3%B6rleri-vermedi/a-50232276

Şalom Gazetesi

https://www.salom.com.tr/arsiv/haber-64078-turkiyeye_gelen_cogu_yahudi_kokenli_alman_profesorler_ve_albert_einst.html

Wikipedia

https://tr.wikipedia.org/wiki/1933-1945_senelerinde_T%C3%BCrkiye%27ye_s%C3%BCrg%C3%BCn

Ayrıca Evrim Ağacı sitesinde Çağrı Mert Bakırcı’nın ayrıntılı bir yazısını da okuyabilirsiniz.

https://evrimagaci.org/albert-einsteindan-turkiye-cumhuriyetine-mektup-1933-4654

Derleyen: Serdar Hakyemezoğlu

Serdar Hakyemezoğlu
4

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

4 Yorumlar

  1. Psk.Seyfettin Tekin

    Değerli yazar,çok emek vermişsiniz teşekkür ederim,hocalarımın hocasının bölümümün kurucusu Wilhelm Peters’ı da rahmetle anmak isterim,iyi bir bilim insanıysam üzerimde emeği var sayılır.Tekrar teşekkür ederim.
    Not:Facebook’da paylaşma şansımız yok galiba.

    1
  2. Emeğinize sağlık detaylı bir araştırma yazısı olmuş ???

    2
  3. “Türk hükümetinin kendisinin kovduğu kişilerle temas kurduğunu öğrenen Hitler 8 Mayıs 1933 günü Berlin’deki makamına öfkeyle gelerek “Benim ortadan kaldırmak istediğim bu Yahudi Alayı’nı Mustafa Kemal koruyamaz. Buna müsaade veremem.” diye tehditte bulunur ve Atatürk’e “Bu komünist profesörleri ülkenize sokmayınız” mesajı gönderir. Atatürk bu bilgi kendisine iletildiğinde Hariciye Vekili Tevfik Rüştü (Aras) ve Maarif Vekili Dr. Reşit Galip’e “Bir onbaşı beni cinayetlerine alet edemez” diyerek Türkiye’ye sığınmak ve Türk Üniversitelerinde görev yapmak isteyen Alman profesörlerle ilgili işlemlerin süratlendirilmesi talimatını verir.”
    *
    Bunu ancak Atatürk gibi dünya devletlerinin liderlerini, ne yapıp ne yapamayacaklarını bilen bir komutan, dünya siyasetini dünü bugünüyle bilen bir devlet adamı, Türk üniversitelerinin durumunu bilen, Avrupa’nın kan ve gözyaşı ile başardığı aydınlanmayı 15 yılda başarmak isteyen bir deha Bilge Önder yapabilirdi. Öyle de oldu. Batılıların eğitim ve sanayileşmede “Türk Mucizesi” diye adlandırdıkları mucize böylesi akılcı ve yürekli atılımlarla başarıldı.
    *
    Sevgili Serdar, onca işinin arasında böyle önemli bir kaynağı sitemize kazandırdığın için emeklerine sağlık.

    1
  4. Serdar bey bu konuda okuduğum en detaylı yazı. Bazı bilim adamlarının isimlerini önceden hatırlıyorum. Bizzat ailemden de o hocalar ile çalışan şanslı kişiler vardı, hepsi artık göçtüler, ama çocukluk anılarım arasında birkaç bilim insanının adı kaldı. Onlar Türkiye’nin çağdaşlığa adım atmadaki basamak taşları idi. Sayfamızda yer almalarını memnuniyet ile karşılıyorum. Teşekkür ederim.

    2

Bir cevap yazın