Türkler ve Araplarda eski tarihlerde ulusalcılık yoktur. Boylar, klanlar, kabileler, aşiretler olarak yaşayagelmişler, bu gruplar arasında zaman zaman birbirleriyle savaşlar da yapmışlardır.
Bu kopuk ulusal bağlar yüzünden devlet kurmaları, bölünmeleri, devlet yıkmaları birbirini izlemiştir.
Türklere göre Arapların üstünlükleri hep aynı topraklarda yerleşik bulunmaları olabilir. Türkler Orta Asya’dan çıktıktan sonra neredeyse dünyaya yayılmışlar; en çok da Mezopotamya ve Anadolu’ya yönelmişler ve Hazar Denizinin kuzeyinden geçenler de Avrupa içlerine dağılmış, çoğu da kimliklerini yitirmişler.
Tarih boyunca Türklerde büyük ya da küçük klan, soy ve boy gibi ayrılıklar ve kümeleşmeler olmuş. Bir “Türk birliği” düşünülmemiş. Göçer olan Türkmen ve Yörükler’den bir yerleşim yeri kuran ya da başka bir yerleşim yerine sığınanları hiç iyi görmemişler; onlara tembel, hımbıl, yatuk demişler. Onların gerçek mert, yiğit, dürüst Türkmen ve Yörük kimliklerini yitirdiklerini düşünmüşler. Yerleşmek onlarca kötü görüldüğü için Selçuklular ve Osmanlılar döneminde zorla yerleştirme/yurtlandırma (zorunlu iskan) çabaları sert tepki görmüş, kaçışlara, yer değiştirmelere, direnişlere neden olmuştur. Bu konuda ilginç ilişkilere ben de tanık oldum. Daha önce yerleşen Türkmen-Yörükler daha sonra yerleşenlere ve daha göçerliği sürdürenlere Yörük derken, Yörükler de önce yerleşenlere Türk derler. Bunu anlamak benim için çok zor. Yerleşince Türk oluyorsun. Kasabada oturanlar dağ köylerinde oturanlara Yörükler derken, dağ köylüleri de kasabada oturanlara Türk diyorlar. Şimdi bile bu ayrımı duymak olasıdır.
Ayrıca Asya’da kalan Türkler gene bölünmüş; kimine Kırgız, kimine Özbek (Uzbek), Türkmen, Azeri, Kazak, Tatar, Nogay, Karakalpak, Karaçay… denmiş. Kendilerine sorsanız onlar da Türküm demek yerine Özbek’im, Kırgız’ım, Kazak’ım der. Bir Türk bütünlüğü göremeyiz.
Araplarda da kabilecilik sürekli olmuş, kabileler arası savaşlar bile yaşanmış. Irk olarak bir Arap birliğini onlarda da göremiyoruz. İlk Arap ulusalcılığı Arap – İsrail Savaşında 1967’de denenmiştir. Ancak Araplarda aklı öne çıkarıp tartışma ve en uygun yolu bulma geleneği olmadığından, başlarındaki zengin şeyhler, derebeyleri ya da krallar kendi akıllarını en üstün sandıklarından birleşme ve bir ulus gibi davranmayı gerçekleştirememişlerdir.
Araplarda tek birlik İslam birliğidir. Buna milliyetçilik diyen olsa da onun anlamı ümmetçiliktir. İslam kardeşliği diyerek bir güç oluşturma düşü kurarlar. İsrail karşısında bir birlik de başarısız olmuş, haritada Arap ülkeleri arasında bir nokta kadar kalan İsrail savaşta başarılı olmuştur. Çünkü İsrail’in bilim ve teknolojik üstünlükleri çok açık olarak herkesçe biliniyor.
Peki nasıl oldu da Araplar savaşlarda Türklere karşı üstünlük sağlayıp, Türkleri zorla Müslüman yapmayı başardılar? Burası düşündürücü, ayrı bir konu olup, araştırma gerektirir.
Toplumlarda milliyetçilik/ulusalcılık yemeğe konan tuzun ayarı gibidir. Tam ayarında, dozunda olması lezzet verirken, aşırı tuz yemeği yenmez yaptığı gibi, hiç tuz olmayışı da çok lezzetsiz olmasına neden olur.
Denebilir ki milliyetçilik/ulusalcılık akımlarıyla “BAĞIMSZLIK” savaşımı baş başa gitmiş kavramlardır.
Osmanlıya bağlı Yunan, Bulgar, Sırp gibi toplumlar bu bilinç yüzünden şahlanmış, bağımsızlığa yürümüşlerdir. Ulusal duygudan (benlikten) uzak Türk toplumu ise Osmanlı baskılarına ve kıyımlarına boyun eğmiştir.
Konya gençleriyle yaptığı bir konuşmada Atatürk, yüzyıllar boyunca ulusal bilinçten yoksun kalmışlığımızın sonuçlarını şöyle anlatmış: “Osmanlı İmp. içindeki çeşitli halklar ulusal bağlılıklarına sarılarak, ulusal ülküsünün gücüyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı olduğumuzu sopayla içlerinden kovulunca anladık. Gücümüzün zayıfladığı anda bizi aşağıladılar, aşağılattılar, onurumuzu kırdılar. Anladık ki suçumuz kendimizi unutmamızmış.
Dünyanın bize saygı duymasını istiyorsak, önce bizim kendi benliğimize ve ulusumuza bu saygıyı duygularımızla, düşüncelerimizle, davranışlarımızla gösterelim. Bilelim ki ulusal benliği bulunmayan uluslar (milletler) başka ulusların avıdır.”
Ne var ki ulusalcılık (milliyetçilik) akımlarının ortaya çıkardığı pek önemli sakıncalar da vardır. Bu akımlar ırk, din ve dil farkı gözetilmeden insanların kardeşçe yaşamaları ülküsü yerine bir ulusun başka uluslar üzerinde üstünlük kurma girişimi ya da başka uluslara düşmanlık beslemesi sonucunu doğurmuştur.
Tıpkı Alman milliyetçiliği gibi Arap milliyetçiliği de “üstün millet” düşüncesine dayatılmış ve “Arap üstünlüğü” düşüncesiyle donatılmış ve “Arap olmayanlara düşmanlık” duygusuyla beslenmiştir. Arapların bu üstünlük şımarıklığı belli ki İslam Peygamberinin kendilerinden olması, İslam kitabı Kuran’ın da kendi dillerinde olmasından gelmektedir. Böylece İslam diniyle birlikte Arapçayı da tüm dünyaya yayma, tüm insanları Müslüman yapma, herkesin Arapça öğrenmesini sağlama düşü kurmalarına neden olmuştur. Gerçekten bu düş onların burunlarını büyütmüştür.
Buna göre Araplar için tüm dünyayı ele geçirme emeli taşıyan yayılımcı bir toplum olduğunu söylemek olasıdır.
20. yüzyılda insancıllık duyguları öyle gelişti ki ırk, dil, din ve yurt birliği duyguları yavaş yavaş eski önemini yitirdi. Batının aydın çevreleri kendisini kan, ırk, yurt duygu ve bağlarından kurtarmamış kişiye daha “insan olarak doğmamış” gözüyle bakma eğilimindedir.
Yalnızca kendi ulusunu ve ülkesini sevmek, bunlara tapmak demek, insanlığa karşı sevgi beslememektir.
Hemen belirtelim ki bu düşüncelere katılmamak insansever hiç kimse için olası değildir.
Zamanımızda ülkemiz toplumu için en yumuşak karnımız dindir. Bu kapıdan giren kim olursa olsun; yabancı ajan bile olsa kesinlikle halkımıza boyun eğdirir, kandırmayı başarır. Halkımızın beyni dinle öyle yıkanmış ki kendi ulusal kimliği unutturulmuştur. Buradaki amaç toplumun öz benliği yerine din birliği olan ümmetçiliği benimsetmektir. Halkımızın bilgisiz, bilinçsiz kesimi için en yüce değer dinidir. Dinler de insanları düşsel öteki dünyaya hazırlığa yöneltir, yaşadığı gerçek dünya önemsenmez. Bu nedenle de tembellik, üretimsizlik, bilim ve teknolojiden uzaklaşma nedeniyle geri kalmış ülkenin geri düşünceli insanları olurlar. Ne acıdır ki halkımız, din sanarak ilkel Arap kültürünü benimsemiş görünmektedir. Bu da Arap yayılmacılığının başarı göstergesidir diyebiliriz.
Haziran 2019
Nurettin ŞENOL
- On Kasım Ata’mızı Anıyoruz Nurettin Şenol - 10 Kasım 2022
- Aydın SorumluluğuNurettin Şenol(Yazarlarımız ve Kitapları) - 28 Aralık 2021
- Türkçe Yazım Kuralları Yazan: Nurettin Şenol (Yazarlarımız ve Kitapları) - 26 Aralık 2021
Milliyetçilik,yararli ve zararlı olduğu durumlar ne kadar açıklayıcı anlatılmış.Ayrica din Birliği yani ummetcilik üzerine açıklamalar yapılmış değerli bir araştırma yazısı.Emeginize sağlık Nurettin Öğretmenim.
Emevi Hanedanlığı sadece 89 yıl sürmüş. Arap dilini İslamın resmî dili ilan edip uygulayarak Arap ulusçuluğuna en büyük hizmeti yapmıştır. Bilindiği gibi dil en etkili özümleme (asimilasyon) aracıdır. Bunun yanına kutsallık gerekçesiyle dini de katarsanız özümleme yoluyla yayılmacılık zaman içinde kendiliğinden olmuş oluyor. Tarihte sadece Arabistan’da yaşayan Araplar böylelikle 23 devlete ulaştılar.
*
Türk ulusu Araplaşmadı ama İslamın kılıçdarı, koruyucusu olmuştur. Yüzyıllarca Avrupa’da “Türk” deyince “Müslüman” anlaşılmıştır. Bugün e değin öğrendiklerimden anladığım, Selçuklu’da Farslaşmaya, Osmanlı’da Araplaşmaya direnen, hatta Osmanlı’nın altyapısını hazırlayarak Fatih’e kadar getiren düşünce akımları Horasaniler diye anılan Türkler eliyle olmuştur. Horasaniler, kültürel etkinlikle Müslüman olmuşlar. Önceleri Mutezile-Akliyeci İslam, sonra Kızılbaş-Alevi İslam olarak Türklüğü bugünlere taşımışlardır. Dikkat edilirse bugün gizli-açık Alevilik sakıncalı bir şeymiş gibi küçümsenmeye çalışıyor. Oysa 18. Yüzyıla kadar Anadolu Türkü’nün Müslümanlığı yüzeyseldir. Altta Şaman inancını yaşamaktadır. Benim köyüm 1850’lerde Alevi köyü imiş. Bugün Sünni köyü. Sünnileştirme-Araplaştırma bugünde sürüyor. Sünnilik Arap İslamıdır ve Araplaşmanın bir önceki basamağıdır. Çünkü dinler büyük ölçüde içinden çıktıkları toplumun gelenek ve görenekleri olan kültürlerini içerirler.
*
Osmanlı’da “Türk” demek aşağılanma nedeniydı.. “Milliyetçi” olduğunu söyleyenlerin bile Arapça din dilini savunmaları Arap milliyetçisi olduklarını gösteriyor. Din dilimiz Türkçe olmazsa zaman içinde Araplaşmamız kaçınılmaz olarak önümüzde duruyor. Sümer çivi yazılarından Orhun yazıtlarına kadar bütün eski yazıların çevrildiği zaman diliminde Kuran dilinin çevrilemeyeceğine küçük yaşlarda inandırılmış insanlar ikna olmuyor. Din dilimiz Türkçe olsa insanlar dinini anlatılan masallar yerine kaynağından kendisi öğrenecek, Kuran kurslarına, İmam Hatiplere gerek kalmayacak, en önemlisi de din çıkar amaçlı kullanılamayacaktır.
*
Anadolu Türklüğü coğrafi açıdan olduğu kadar kültürel-inançsal açıdan da dünya tahterevallisinin ortasında duruyor. 1960’lı yıllarda Avrupa’ya çalışmaya giden Türkler Anadolu’ya uygarlık değilse bile aklın yolunu getiriyorlardı. Bunu önlemek için yurtdışında bulunan din görevlilerini Suudi Rabıta örgütüne teslim ettiler. Camilere giden Türkler büyük oranda Atatürkiye Cumhuriyeti düşmanı oldu. Anadolu Türklerini Araplaştırmak için bulabildikleri her kanalı kullanıyorlar. Türkiye’nin aydınlanması, 1.5 milyar İslam coğrafyasını etkileyeceği için İslam ve Dünya sömürgenlerinin uykularını kaçırıyor. Bilge önder Atatürk’e duyulan ve içerde de eşlik edilen öfke bundandır.
Arap kültür emperyalizmi talana, yok etmeye dayanır. Hovardaca tüketir, aç gözlü ve saldırgandır. Biz Türklerin gözü pekliğini sinsice kullanmıştır. Dünya gelişen teknolojisi ile talanın önüne geçince, yer altı zenginliği petrol çölün kurtarıcısı olmuş. Türklere gereksinimi bitince mevali demeye başlamış. Dinsel yobazlığını tarikatlar aracılığı ile bizi sindirmede kullanıyor. İşbirlikçileri yaman dilbazlar halkın üstünde tüm güçleri ile baskılarını artırdılar. Kendi çocuklarını uluslar arası özel okullarda okuturken halkın çocuğunu imamhatiplere yönlendirip arka bahçelerine çevirmişler. Daha ilerisi tarikat yuvalarında çocuk istismarları ‘Bir kereden bişi çıkmaz’ söylemiyle halkla alay edebilmişleri Korunaklı mercedeslerle gezer, çoklu maaşları ceplere indirirken sattıkları cakalar halkın uyanmasına, süratle bunlardan yüz çevirmesine neden olmuştur. Cumhuriyetin sinir uçlarını öylesine örselediler ki sona yaklaştılar. Yerin de vurguları olan güzel yazı için var olun.
İnsanların Arap kültürüne olan bağımlılığı Kuran yazım dili olduğu, kişilerin diğer dünyasına olan hazırlığı gibi tespitler o kadar yerinde ki, teşekkürler…