Önce dostluktan başlayalım. Tilkinin on hikayesinden dokuzu tavuk ili ilgiliymiş. Benim gibi Samancı’nın yazıları da saman anılarından anızlardan olur.
2002 Yılı harman mevsimiydi. Dükkanım yoktu daha, inşaat işlerimin yanında ek iş olarak saman alım satımı yapıyordum. Geçen yıl besi hayvancılığına başlayan iki kardeşin çiftliğine samanlarını ben vermiştim. Onlar bu mevsim daha ucuza bulmanın araştırmasını yaparlarken arkadaşlarından birisi telefon numarası vermiş bunlara. Bana geldiler; sen saman işini biliyorsun, şu numarayı arayalım, Salihli civarındaymış, beraber gidip bakalım, diye rica ettiler.
Telefonu aradık, yerini öğrendik. Turgutlu’ya yakın, Salihli’nin Çapaklı köyü ve civarındaki ekin tarlalarında çalışıyor. Yanına gelip tanışmak istediğimizi söyledik, köyde buluşmak üzere saat belirledik. Hemen yola çıkacağız, Temmuz ayı, hava çok sıcak. Ben alışkınım sıcağa, boynumdaki sarığı da başıma bağlayınca sıkıntım yok ama onların kafa cavlak, yanacaklar sıcaktan. Onlara da birer şapka alıp çıktık yola.
Ovalarda hayat var, biçerdöverler, saman makinaları, kamyon ve traktörler, insanlar arı gibi çalışıyor. Ekin tarlalarından başka üzüm bağları, domates biber bahçeleri, meyvelikler, harman zamanı canlılık hayat var doğada.
Çapaklı’ya vardık konuştuğumuz samancı ile buluştuk. Uzun boylu göçmen şiveli genç bir insan. Görgülü insanlar ilk konuşmalarında belli oluyor. İçinin güzelliği (ya da kötülüğü) yüzlerine yansıyor.
– Hoş geldiniz, soğuk var, çay var, köyün lokantası harcıalem ama kuru fasulyesi güzeldir, ne istersiniz?
Bu karşılama ile gönlümüzü kazandı, samancı arkadaş. Kahvenin önündeki büyük dut ağacının gölgesinde ikişer bardak çay içtik, hararetimiz geçti. Köylüler vızır vızır çalışıyor, traktör kasalarında kadın ameleler, samanlar, yoncalar geçiyor. O köyde güzel kayısı da oluyormuş, kayısı ve domates kasaları yüklü arabalar geçiyor. Samancı önde biz arkada makinalarının çalıştığı ekin tarlasına gittik.
Samancının adı Adem, Manyaslıymış, ekinler biçilirken bu köye gelip köylünün arpa ve buğdaylarını ücret almadan ekin sapları karşılığında biçiyor. Üç beş gün güneşin altında iyice kuruyan sapları da makinalarla saman bağlayıp satıyor. Adem’in konuşmaları tutarlı, güven veriyor. Kahvede çay içerken; benim malım ince olur, balyalar 22-24 kilo arasında gelir demişti. Mesleğim icabı yanımda parmak büyüklüğünde kantar taşırım. 8 – 10 Balya samanı tarttım hepsi dediği kiloladaydı ve çok düzgündü balyalar.
Adem ile kilo hesabı anlaştık, Turgutlu’ya çiftlik önüne nakliye dahil teslim edecek. Adem’e dedim ki, sen malı göndereceksin de bize nasıl güveniyorsun? Ya paran ödenmezse? Adem benden epey küçük ama hayat tecrübesi çok.
– Bak abi, pazarlık yaparken canımı çıkardınız, parasını ödeyecek olanlar böyle pazarlık yaparlar, hem hepinizin yüzünden konuşmanızdan belli oluyor, dedi.
Köye döndük birer çay daha içtik ayrıldık. Buraya geldiğimize değdi, güzel iş yaptık. İki gün sonra samanlar gelmeye başladı, 3 kamyon arkadaşlara, 5 kamyon da bana geldi, paralarını havale yaptık. Samanlar gerçekten güzeldi, arkadaşlar hesaplı aldılar, benim de iki yönlü kazancım oldu, hem samandan hem de Adem’i tanıdım.
Manyas’a dönen Adem ile irtibatı kesmedik. Ertesi sezon daha çok mal aldım, iyi de dost olduk.
Ben samancı dükkanı açtım, Adem önce Çapaklı’ya gelmeyi bıraktı, sonra samanı da bırakmış, çünkü Manyas’taki işleri genişlemiş.
2005 yılı bahar aylarında beni aradı.
– Mehmet abi, köyde bir etkinlik yapıyoruz, ben üstlendim. Bursa tarafından mehter takımıyla görüştüm, ulaşım bize ait 4 milyar (eski parayla) istiyorlar, çok pahalı. Turgutlu’da mehter çokmuş, sen ilgilenir misin acaba?
– Tamam Adem, hemen bakıp sana bildireceğim.
Turgutlu’da en cevval elemanları ve enstrümanları olan mehter gurubuna hala oğlumla beraber gittik. Grubun kendisine ait küçük otobüsü de var. Turgutlu Manyas arası 280 km, 20 de Akçaoba köyü 300 km, ulaşım dahil 2 milyara anlaştık. Adem’in telefon numarasını verdim, Adem’e de hem bilgi, hem mehterin numarasını verdim.
Mehteran gitti, çok güzel konser verip gösteri yapmışlar. İlk defa mehter gören köy halkı çok duygulanmış. Mehter gurubunu çok beğenmişler ve yedirmişler, hediyeler vermişler. Adem beni aradı, teşekkür etti.
2006 yılında, kurban bayramından hemen sonra benim belim tutuldu, iki büklüm oldum, çok da ağrıyordu. Manyas’ta bel bakan kasap varmış, arkadaşlarım oraya götürdü. Yolda Adem’i aradım, belim için kasap Mustafa’ya geliyoruz dedim. Arkadaşların yardımıyla yumak gibi girdiğim kasap dükkanından rap rap asker yürüyüşüyle çıktım!
Altı ay dikkat et, ağır kaldırma dedi de, dükkandaki samanları babam mı kaldıracak?
Adem geldi buluştuk, bize ikramlar yaptı. Adem ile ticaretimiz yok ama hâlâ birbirimizi arıyoruz. İzmir tarım fuarına geldiğinde bana uğramıştı, bir zaman.
Aradan yıllar geçti, çocuklar büyüdü. Kızım mali müşavir oldu. 2018 yılında çalıştığı işten ayrıldı, Gönen’de büyük bir süt ürünleri fabrikasında işe başladı. Gönen merkezde fabrikanın tahsis ettiği evde oturuyor. Adem’in köyü de 20 km mesafede. 2021 Ekim ayında torunum olunca kışı kızımızda geçirdik. Kızımın apartmanda karşı komşuları hayırlı olsun’a geldiler. Çocuklarımızla akran olan komşu Tezcan bey, traktör bayiinde çalışıyormuş. Turgutlu’ya sattıkları köy ve şahısları anlattı çoğunu tanıyorum. Tezcan’a dedim ki; sen Akçaoba’dan Adem’i tanır mısın? Tabii tanıyorum, bizim iyi müşterimizdir. Çalışkan ve dürüsttür, çok zengin oldular, dedi.
Aksam saat 9. Ara bakalım Adem’i, komşumuzun babası Turgutlu’dan Mehmet Sönmez var, tanır mısın, diye sor bakalım. Adem’i aradı, mikrofonu açık. Adem telefona cevap verdi, hal hatır selam faslından sonra;
– Turgutlu’dan Mehmet Sönmez’le beraberiz, tanır mısın onu?
– Tanımam mııı, Samancı Mehmet abimiz çok iyi sağlam insandır. İki üç yıl ticaret yaptık ama o hâlâ bizim abimizdir.
Herkes dinliyor, bendeki keyfi görmeliydiniz. Bu kadar reklamdan sonra gelelim günümüze ve dün yaşadıklarımıza, hem de Adem’in Akçaoba köyüne.
Ah bu ameliyatlar, araba sürememek, ha deyince istediğin yere gidememek çok zormuş çok! Aman sizler, gençler kendinize iyi bakın. Çok şükür eşim Güler hanım arabayı kullanıyor ama ancak hafta sonları çocuklar evde kalınca çıkabiliyoruz bazen. Merdiven zorluğu da üstüne karabiber!
Plan yaptım Cumartesi günü öğlende gezmeye çıkacağız. Madem ki Gönen’deyiz, Ömer Seyfettin Meydanı’nı, pirinç tarlalarını, varsa hasat çalışmalarını, pirinç fabrikalarını gezmemiz lazım, tam zamanı, bu fırsatı kaçırmayalım. Saat 13.00’de kahvaltıdan kalktık. Ben kızıyorum, geç kalıyoruz diye ama çarem yok, elimiz mahkum hanıma! Nihayet çıktık evden, dört yol kavşağına geldik, kaptan soruyor;
– Ne yana dönelim patron?
Biga Çanakkale,
Bandırma Bursa,
ya da Manyas’a.
Döneceğiz bir yana da dur bakalım ışıklar kırmızıda…
Yazının ikinci bölümünü (devamını) buradan okuyabilirsiniz.
- Tarihi Su Değirmeni Mehmet Sönmez - 14 Mart 2023
- Trakya’da Bir Günlük Gezi Mehmet Sönmez - 21 Ocak 2023
- İşte O Kaşağı Mehmet Sönmez - 25 Aralık 2022
Bir yorum var
Pingback: Adem’in Pirinç Tarlaları Mehmet Sönmez - Yazı Dükkanı Dergisi