Galiba sabah oldu, daha başımın dönmesi geçmemişti ama. Gözünü açar açmaz, evde baba denilen kişi aldı beni eline ve haber kanallarında gezinmeye başladı, bir yandan da işe gitmek için kahvaltı yaparken. Televizyonda haberleri izlerken kızıyor, şaşırıyor, üzülüyordu, ben de aynı şekilde tabii. Ara sıra ben olsaydım şöyle yapardım, böyle yapardım diye söyleniyordu, sanki dünyanın gidişatını değiştirecekmiş gibi. Aslında o da biliyordu, artık bu kötü gidiş, iyiye doğru ancak bir mucize ile gerçekleşebilirdi. Bir elinde ben, kızdığı kişileri görmek ve duymak istemediği için kanalı değiştiriyor, bir elinde de çay bardağı ya da ekmekle alelacele yemeye çalışıyordu, işe geç kalmamalıydı. Öyle bir şey olsa yerini alacak, hatta çok daha ucuza çalışacak yığınla insan vardı. Başım dönmeye başlamıştı ki, sonunda beni elinden bıraktı, ikimiz de duyduğumuz haberlerden, gördüğümüz görüntülerden dolayı kızgın, üzgün, çaresiz, yorgunduk. Tam kendimi dinlemeye aldığımı sanırken, bu sefer de evin kızı çıktı odasından, alışılmışın dışında bir kızdı bu.
Hışımla beni eline alarak, spor kanallarını gezinmeye başladı, sanırım tuttuğu takım yenilmişti. Maçın kritiğini bilmem kaçıncı kez, bir çok kanalda yeniden yeniden izlemeye başladı oradaki geveze insanlara reyting kazandırarak ve kendine hiç bir şey katmayarak. Epey süre eli bende, gözleri televizyonda, kulakları annesinden gelebilecek bağırtıyı duyma endişesiyle, oyalandı ve sonunda takımına küfrederek, o an kulaklarımı dondurdum, kapıdan dışarı çıktı, okuluna gitmek üzere bir şey yemeden. Sanırım arkadaşlarıyla bir daha bir daha konuşacaklardı bu konuyu, diğer önemli, bilmesi gereken konulardan bihaber. Okula geç kalan Buket de, sonunda arz-ı endam etti. Magazin kanallarını şöyle bir dolaştı, kim nerede ne giymiş öğrendik birlikte, rüküşlerde bu haftaki ünlüleri de atlamayarak. Evden çıkarken son bir kez boy aynasına baktı ve anne ben bugün geç geleceğim, arkadaşlarla vitrinleri dolaşacağız diye seslendi içeride uyumakta olan annesine.
Sonunda biraz dinlenecektim, bu fırsatı iyi değerlendirmeliydim, anne beni eline almadan bir iki saatim vardı. Tam pillerim soğumaya başlamıştı ki, ıslak bir el beni kavradı. Evet sonunda annemiz kalkmış, elini bile tam kurumadan televizyonun başına geçmişti. Asıl şimdi yanmıştım ben, bir yandan yemek programları, bir yandan anlaşmalı gelin kaynana kavgası programları, bir yandan kaybolan İnsanların bulunması için yapılan yayınlar, bir yandan sözde vahşi ortamlarda birbirini geçmek isteyen gençlerin yarışmaları. Hepsini bir anda izlemek ve bu ilginç ve taklidi olmayan programların püf noktalarını kaçırmamak için sürekli beni elinde tutuyordu. Aaaa birden beni bıraktı, ne olmuştu ki acaba? Televizyonun sesinden duymamışım zili, komşular kahveye gelmişti, sıra bizdeydi anlaşılan. Şimdi hep bir ağızdan konuşulacak, herkes birilerini tutacak, hatta ufaktan tartışmalar, küsmeler olacaktı, sanırsın memleketi kurtarıyorlardı. İşte bütün bu git gel’ler yüzünden iyice başım dönüyordu benim, arada sırada yanlış kanallara geçtiğim de oluyordu bu yüzden.
Konuşmaları duyuyordum, bu KUMANDA eskidi artık, yenisini alalım diyorlardı. Bu kadar harekete insan değil makine dayanmazdı doğrusu, ben de bir makine idim sonuçta, pes etmiştim artık, gitmek benim için de iyi olacaktı. Yeni gelecek olan arkadaşa şimdiden sabır ve dayanıklılık diliyorum şimdiden. Ben nereye mi gidiyorum? Savaşın olmadığı, hakların yenmediği, insanların uyutulmadığı barış içinde bir dünyaya, yani hayal dünyasına…
NURCAN YÜKSEL ÖÇAL
- Ne Zaman Kadınlar Günü Kutlanır Nurcan Yüksel Öçal - 7 Mart 2023
- Boş Kalan Tencere Nurcan Yüksel Öçal - 18 Şubat 2023
- Pinokyo’nun Kuzeni Nurcan Öçal - 18 Ocak 2023
Kaleminize sağlık
Kaleminize emeğinize sağlık kutlarım. Hoş bir öyküydü???