Vardan Var Etmek Soydan Şaşmaz

Ana tanrıça kültünün evrimi

Modern insan olma yolu boyunca, antik büyüklerimiz, fark ettikleri ya da ortaya çıkardıkları kendileri için yeni olan kavramları, mevcut kavramlarından kaynaklandırmışlardır. Yaratmak ya da yaratılmış olmak kavramı, bu duruma bir örnek oluşturur.

Şu an “yoktan var etme” olarak tanımladığımız “yaratma” fikri, elbette, bir zamana kadar kavram çantamızda bulunmuyordu. Örneğin, yok olma durumunu ifade eden sıfır kavramı, Hindistan’da fark edilip oradan alıntılanana kadar, meşhur Orta ve Yakın Doğu kökenli sayı ve işlem sistemlerinde kullanılmıyordu. Aslında, Mezopotamya’da ancak M.Ö. 3. yüzyılda sıfırı akıl etmeye oldukça yaklaşılmıştı. Söz konusu sıfır, işlemlerde değil de, sayıları basamak değerlerine göre sıralamayı icat eden matematikçiler tarafından, basamak değeri olarak kullanılan bir işaretti. İşlemlerde ise, örneğin, iki kilo buğdaydan iki kilo buğday eksildiğinde, sonuç için “bitti” ya da işin içinden çıkılamadığını gösterir biçimde “görüyorsun” gibi notlar eklenirdi.

Bilinen en eski sıfır kullanımı. Bodleian Kütüphanesi, Oxford Üniversitesi. 70 huş ağacı kabuğu sayfasından oluşan ve Bakhshali el yazması adı verilen eski bir Hint metni

Kısaca, sıfırın ortaya çıkışına kadar, yaratılan, ortaya çıkan nesnenin kaynağı olan “hiçlik” henüz akıl edilmemişti. Bunun yerine, insan, ortaya çıkan nesnenin, başka bir ana birimin yongası olduğunu düşünüyordu. Onlara göre, gayet makul bir şekilde, dünyalarında yaratılan yeni bir nesnenin kaynağı yine yaşadıkları dünyaydı. Diyebiliriz ki, bilimin bin yıllar sonra cesaret edip dile getirebildiği maddenin korunumu yasası, antik insan için olağandı.

Bu yüzdendir ki, bize o zamanlardan miras kalan “yaratmak” eyleminin kökü, “yarmak (bölmek)” eylemidir. Yaratılmış olanın bir bütünden kopmuş olduğunu antik büyüklerimiz kulağımıza bin yıllar ötesinden fısıldıyor.

İlkel tanrıçalarda ya da tanrılarda bu yüzden, mevcut tanrıların en önemli sıfatlarından biri olan “yoktan var edici” sıfatı aranmamıştır. Yalnız, bu hayali üstün varlıklar, kendilerinden parçalar feda ederek ya da başka bir bütünden parçalar kopararak yeni yeni nesneler üretmişlerdir. Bu noktada, tanrıların öncelinin tanrıçalar olması anlam kazanır.

Antik insan, ilk seri üretim olan, çömlekçi çarkında hazırlanan kilden kap kaçaklardan esinlenip, ilkel dinlerin üstün varlıklarına hizmet etmesi için, toprak bütününün bir parçasından yaratıldığı fikrine varmıştır. Daha sonra ana tanrıça kavramına varacak olan toprak ana kültü, bir bakıma, yine kendinden bir parçayı dünyaya sunup ona hayat veren kadından esinlenilerek ortaya atılmıştır. Toprak ananın, insanın henüz tarım devrimi sonucunda toprak ile haşır neşir olmadığı zamanlardan kalan öncülü olan tabiat ananın da, avcı toplayıcı insanın gıda ihtiyacını gerek bir ağacın dalında, gerekse bir dişi hayvanın rahminde hazırlayıp, nihayetinde kendinden bir parça olarak sunduğu, doğayla içli dışlı olan insan tarafından rahatlıkla gözlemlenmiş olsa gerek. İnsan, doğaya da, toprağa da, her ikisinde de fark ettiği kadının doğurganlığını göz önünde bulundurarak analık atfetmiştir.

Toprak Ana

Yaratmak eyleminin kökü olan “yar-” sözcüğü bize başlı başına bir bütünün parçası olma durumunu anlatıyor. Bu yüzdendir ki eşler birbirine yar olurlar, yarenlik ederler, birbirlerini tamamlarlar. Onların her biri birer yarımdır, ancak birlikte tamamlanırlar. Yine aynı kökten türemiş olan “yardım etmek” kavramı da eksikliği tamamlamak anlamına gelir. “yarım/yardım” ikilisinde gördüğümüz bağlantıyı, İngilizcede “half (yarım)/help (yardım)” ikilisinde görmemiz bir tesadüf olmasa gerek.

Yaratılan anlamındaki “mahluk” sözcüğünün de kökenine baktığımızda, Arapçanın öncülü olan bir dildeki (Aramice ya da Süryanice) “pay etmek, bölmek” anlamındaki bir kök sözcük ile karşılaşırız. Yine İngilizcedeki “create” (yaratmak) sözcüğü de, Arapçada “cerrah (yarayı diken)/ceriha (yara)/cürüm (suç)” gibi ardıllarını bulabileceğimiz bir antik kökten gelmektedir.

Yaratılmış olma fikri, doğadaki eşeyli üreyen canlıların insan tarafından en kolay gözlemlenebilir olanın, yani kadının, kendi içinden bir başka canlıyı dünyaya getirme mucizesi fark edilerek ortaya atılmıştır. Bu yaratılma yoktan değildir, zira “yok” antik insan için yok hükmündedir.

Soydan Şaşmaz
17/03/2022
İzmir

Kaynak:
Rakamların Evrensel Tarihi – Cilt 1 / Georges Ifrah – Alfa Yayınları
Marcella Frangipane – Yakın Doğu’da Devletin Doğuşu – Arkeoloji ve Sanat Yayınları
https://www.nisanyansozluk.com/kelime/halk2
https://www.etymonline.com/word/*krei-

Soydan Şaşmaz
Soydan Şaşmaz son yazıları (Hepsini Gör)
8

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

3 Yorumlar

  1. FEVZİYE ŞİMDİ

    İlginç bir konu. Aslında etimoloji benim de ilgi alanıma giriyor ancak gerçek anlamda araştırmadığınız zaman içerisinde kaybolduğunuzu fark ediyorsunuz. Kaleminize sağlık.

    0
  2. Soydan Şaşmaz

    Değerli yorumunuz için teşekkür ederim, Ethem Bey. Sözcük kökenleri üzerine eğildikçe, dillerin ortak bir kökten türemiş olabileceğine dair şüphem her geçen gün artıyor. Hatta, konuşma yetisinin viral olarak dağılmış olabileceğini bile düşünüyorum. Bununla ilgili açıklayıcı yazılar da yazmam gerekiyor. Ufak bir örnek vermem gerekirse, dilimizdeki doğ- (yazıyla da ilgili, ikilenme anlamındaki kök) ile batı dillerindeki di- ön eki (ya da iki sayıları) kulağıma yakın geliyor. Bunu söylerken “her dil Türkçe’den türemiştir” şeklinde algılanmasın, sadece dünyamızdaki dillerin temelinde bir bütünlük olduğunu düşünüyorum.

    4
  3. Soydan Bey aramıza hoş geldiniz. İlgi duyduğum bir alan yazısıyla giriş yapmanıza sevindim. Bilindiği gibi canlı yaşam yeryüzünde varlığını 2.9 milyar yıl bölünerek üreme yoluyla sürdürdü. Oksijen üreten bitkilerin ortaya çıkmasıyla eşeyli üreme ortaya çıktı. 600 milyon yıllık eşeyli üreme yaklaşık 200 milyon yıl önce ortaya çıkan memelilerin ortak atasından yaklaşık 3 milyon yıl önce Afrika’nın Omo vadisinde ayağa kalkan 4 cins maymundan günümüz insanına gelmemiz her ne kadar göksel dinler tarafından yadsınıyor olsa da insanevladının çağlar içinde yaşadığı değişimler bunu kanıtlıyor.
    Halikarnas Balıkçısı, kadının doğumunda 9 ay önceki erkeğin rolü bilinmediği için toplum yaşamına kadın egemendi. Geniş bir coğrafyayı etkileyen kadın, ana tanrıça Kibele dedikten başka “Kıble” adının Kibele’den alınma olduğunu iddia ediyor. Bunlar yazınızın bana düşündürdükleri.
    Arapça’daki “yâr” ile Türkçe’deki “yar” farklı anlamlar içerse de buradan yarılmayı, yani 600 milyon yıl önceki bölünerek üremeyi düşündürdü. Araplar ile Yahudiler aynı ırktan, Yahudilik ile İslam ikisi de Sami ırkının inançları olarak ortaya çakmışlar. Aramiler ve Süryaniler de Sami ırkından uluslardır. İslam, ilk ortaya çıktığında Yahudiliğin bir mezhebi olarak değerlendirilmiş.
    Yeni yazılarda buluşmak dileği ile emeğinize sağlık.

    5

Bir cevap yazın