Varoluşçuluk Nurettin Şenol

VAROLUŞÇULUK

Varoluşçuluk; Varlığın özden önce geldiğini, insanın önce var olduğunu, daha sonra tutum ve davranışlarıyla, eylemleriyle kendini yarattığını ileri süren öğretidir (egzistansiyalizm).

Varoluşçuluğu şöyle de tanımlayabiliriz: Bireyin somut varlığını ve yaşantısını betimleyen ve çözümleyen bir felsefe öğretisidir.

İnsanın kendi değerlerini kendinin oluşturabileceğini; geleceğini yine kendisinin kurabileceğini savunan bir felsefe akımıdır.

Jean Paul Sartre

İlk olarak Alman düşünür Martin HEİDEGGER bu görüşü ortaya atmıştır (1927), İkinci Dünya Savaşı yıllarında Fransız düşünür ve romancı SARTRE’ın benimsemesi ve yazın alanında (edebiyatta) uygulaması ile bütün dünyada yaygınlaşmıştır.

Varoluşçuluğun öne çıkan temsilcileri: Jean Paul Sartre, Nietzsche, Franz Kafka, Albert Camus, Merlaeu-Ponty, Simone de Beauvoir, Gabriel Marcel, Martin Heidegger ve Karl Jaspers’dir.

  1. P. SARTRE’a göre; varoluş özden önce gelir ve her bir kimseye bir öz kazandırmayı sağlayacak özgürlükle özdeştir; insan ne ise o değildir, ne olmuşsa odur.

İnsan kendini kendi yapar, daha önce kazandığı bazı belirlenimlerin elverdiği ölçüde kendine biçim verir, kendini oluşturur.

HEİDEGGER’e göre “İnsanın özü varoluşundadır.” Başka bir söylemle “dünyada-olma”sındadır. Yalnızca insan “GERÇEK VAROLUŞ”tur. Çünkü yalnız insan var olanın (kendisinin) sınırlarını aşıp varlığa adım atabilir. İnsan yalnızca var olan olarak kalmaz, kendini var olan olarak anlayabilir: bütün öteki şeyleri anlayabilmesinin temeli de budur. Böyle olunca “VARLIKBİLİM” bütün öteki bilimlerin dayanağıdır.

Albert Camus

Varoluşçuluk insanın evrendeki yerini, var olmanın niteliklerini, varlığın etki ve tepkilerini soruşturur. Bireyin yaşamına odaklanır. Evrendeki yeri, benliği ve var olma nedenini sorgular.

Varoluşçuluk çoğunlukla bireysel sorgulamaya bağlıdır. Bireyin yaşam boyunca yaptığı seçimler, zorunluluklar ve sorumluluk kendi içinde saymanlığı (muhasebeyi) getirir.

Bunalıma sürüklenen birey özünden git gide uzaklaşarak kendine yabancılaşır.

Varoluşçu felsefenin üstünde derinlemesine durduğu konu yabancılaşmadır.

Franz Kafka

İnsan özünü kendi yaratır, özünü kendi yaratan tek nesne insandır. İnsandan başka her nesnede YAPIŞ/YARATIŞ varoluştan önce gelir.

Önce var olup sonra kendini yaratan yalnızca insandır.

İnsan, nasıl olacağını, neye yarayacağını kendisi çizer.  

İnsan varolmadan önce tanımlanamaz, çünkü varolmadan önce hiçbir şey değildir. Ancak varolduktan sonra bir şey olacaktır, hem de kendisini nasıl yaparsa öyle olacaktır.

İnsan insanlığını kendi yapar. Demek ki bu yapış istence bağlı bir yapıştır.

 

Kısaca insan geleceğe doğru bir atılıştır, bir gelecek bilincine varıştır, kendini yaşayan bir tasarıdır. İnsan özünü kendi yaratır: dünyaya atılarak, orada acı çekerek, savaşarak…  

İnsan sorumludur. Varlık özden önce geldiğine göre, insan ne olduğundan ya da olmadığından sorumludur. Özünü kendisi tasarladığına göre sorumluluğunu da omuzlarına yüklenmesi gerekir. Bu sorumluluğu yalnızca kendisine karşı değildir, bütün insanlara karşıdır.

Bu sorumluluk korkunç bir sorumluluktur, uçsuz bucaksızdır. İnsan bu sorumluluğun bütün yükünü omuzlarında taşımakla İNSANLAŞIR.

İnsan kendini seçerken bütün insanları seçtiği gibi, bütün insanları seçerken de kendini seçer, kendine karşı sorumlu olunca bütün insanlara karşı da sorumlu olur.

İnsan özgürdür. Hem yalnızca özgür de değildir, özgür olmak zorundadır. Çünkü yaratılmamıştır, kendi kendisini yaratmıştır. Çünkü bütün yaptıklarından, tutkularından bile sorumludur.  

Tutkular kötü edimler için bir özür değildir. Çünkü yeryüzünde insana yol gösterecek kendisinden başka hiçbir şey yoktur. Çünkü her insan kendisinden öncekileri istediği gibi yorumlayabilir.

İnsan yardımsızdır, desteksizdir, bir başınadır, bırakılmışlık içindedir. İnsan değerlerini kendi yaratır.

İnsan yaşamaya başlamadan önce yaşam yoktur, yaşama anlam veren yaşayan insandır.

 

İnsan erdemlerini kendi yaratır. Korkak ya da kahraman olmak insanın kendi elindedir. İnsan ancak elinden geleni yapabilir ama, yapmayı tasarladığı her şey de elinden gelir.

Her şey bir seçiş sorunudur ve her seçişin bir nedeni vardır.  

Peki bu neden duygularımızdan mı doğmaktadır?

Hayır diyor varoluşçular. Duygu insana doğru yolu göstermez.

Varoluşçuluk “özgürsünüz, yolunuzu kendiniz seçin” demektedir.

13 Mayıs 2019

Nurettin ŞENOL

KAYNAKLAR:

1) Felsefe El Kitabı (Selahattin HİLAV)

2) Düşünce Tarihi (Orhan HANÇERLİOĞLU)

NURETTİN ŞENOL
0

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir yorum var

  1. “Duygu doğru yolu göstermez” Duygusuz doğru yol nasıl olur acaba? Tek başına mantık… Düşünülesi, tartışmaya açık konular. Emeğinize teşekkürler

    0

Bir cevap yazın