Çocukluğumda büyüklerimden dinlediğim bir halk öyküsü vardı.
Bir çiftçinin oğlu okumak için büyük kentlere gitmiş. Tatilden döndüğünde tarla, bağ, bahçe işlerinde kullandıkları araçları, bu nedir diye ailesine sormaya başlamış. Tırmığı gösterip babasına sormuş, “Baba bu nedir?” Babası bir yandan gülümserken tırmığın dişlerini gösterip, “Buraya ayağınla bas da gör” demiş. Oğul, tırmığın dişlerine bastığında tırmığın sapı yerden fırlayıp, başına çarpmış. Acıyla yerlere yatıp yuvarlanıyor, bağırıyormuş. Babası; “Ne oldu oğlum?” “TIRMIĞIN sapı başıma çarptı, çok acıyor.” “Şimdi öğrendin mi onun ne olduğunu” demiş.
Bu öyküyü, köyden çıkıp da geri döndüğünde köyü beğenmeyen, aşağılayan, tanımazdan gelenler için söylerler.
*
Geldiği yeri, geçmişini beğenmeme, hor görme anlamına gelen bir söz vardır: “Kaplumbağa kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmemiş.”
Ayrıca köyden çıkıp gitmiş, bir kente yerleşmiş olanlar, köye konuk olduklarında köyde yaşayanlardan şu yakınmayı duyarlar; “Şehere gittiniz, şeherli oldunuz, bizi gözünüz görmez oldu, böyüdünüz gari. Gelseniz bile köyde fazla galmıyor, hemen dönüyosunuz. Bizi beğenmeyonuz” derler.
İçinden çıktıkları aileye, topluma, çevreye yabancılaşanların durumları budur. Yaşamları değişmiş, ortamları değişmiş, düşünceleri dönüşmüş, ÖZLERİNDEN uzaklaşmışlardır.
*
Sosyolojik olarak sürekli aynı devinme içerisinde bulunmak da yabancılaşma olarak sayılıyor.
Günlük işinde sürekli bir makinenin vidalarını sıkan fabrika işçisinin, aylar yıllar sonra yaptığı bu işe karşı yabancılaşması kaçınılmaz. İşçi yaptığı işten gittikçe haz almamaya zamanla da nefret etmeye ve işine yabancılaşmaya başlar. Mesleksel yabancılaşma olarak anılabilecek bir durumdur. Özkıyımla (intihar) sonuçlanması şaşırtıcı olmayan bir yabancılaşma türüdür. Bu durumu, çalışanlar robotlaşma diye tanımlarlar.
Yabancılaşma sözcüğünü ilk kez felsefe alanında J.J. Rousseau’dan esinlenerek HEGEL kullanmış, bu bilim sözünü (terim) tam olarak anlamlandıran, alana oturtan Karl Marks olmuştur.
Özel mülkiyet, emeğin yabancılaşmasından doğmuştu. Yabancılaşma, zorunlu bir aşamadır ve insanın kendi kendisinden ayrılması, uzaklaşmasıdır. Marks’a göre, (1844 El Yazmaları) yabancılaşmış emek;
- Doğayı,
- Kendi kendini, yaşamsal etkinliğini insana yabancılaştırır,
- Kendi öz bedenini de insana yabancılaştırır,
- Bunların sonucu olarak İNSAN İNSANA yabancılaşır.
İnsan, artık AŞK ve SEVGİYİ de daha az duyumsar. Bu kavramlara da yabancılaşmıştır.
*
Türk Gençliğinde Yabancılaşma Konuları:
- a) Kuşak çatışması,
- b) Diplomalı işsizlik,
- c) Üniversiteden atılma korkusu,
- d) Hızlı toplumsal değişmeler,
- e) Kurnazlık, normsuzluk (değer bütünlüğü),
- f) Örgün eğitimin karmaşıklığı (Doç. Dr. Mahmut TEZCAN).
Yabancılaşmayı güdüleyen çeşitli unsurlardan kimileri şunlardır: İdeolojiler, dinler, kitle iletişim araçları, tüketicilik, yabancılaştıran emek vb…
Örneğin; neden din yabancılaşmaya yol açar? Çünkü “Dinin gerçekleri” sorgulanamazdır ve her zaman “Tanrı böyle buyurdu.” ya da “Kutsal kitapta öyle yazıyor.” denir, biter. İnsan düşünmekten, yeniliklere uyumdan, kendi benliğinden, toplumsal görev ve sorumluluklardan uzaklaşır, dinin kalıbına uyar. Artık gerçek “KENDİ” değildir.
Modern ötesi, en yeni (Postmodern) yanılsama içinde bulunan insan, düşünceyi de tüketmekte, ona da yabancılaşmaktadır. Sonuçta kendisini değersiz ve güçsüz duyumsayan kişi, yaşamı da anlamsız bularak hem kendisine hem de topluma ileri boyutlarda yabancılaşır. Bu, kişinin kendinden ve her şeyden UZAKLAŞMASIDIR.
“YAŞAM ATI”na yabancılaşırsın çoğu zaman, atın da sana. Atın ile seni birbirinize bağlayan bağı kestiğinde, kendi özkıyımını da gerçekleştirmiş olursun. Başkalarının eline verirsen atının dizginlerini, onların atlarının kuyruğu olursun.
*
Küreselleşme, yabancılaşmanın boyut ve hızını arttıran etkenlerdendir. Anamalcı küresel güçler, kurdukları tuzaklarla tüketici avındadır. “Tüketici etiket ve marka satın alır. Reklamlarda önerilen sigaraları içer. SİNEMA YILDIZLARI’nın kullandığı sabunla banyo yapar. “Düşler yatağı“nda uyur. Tanıtımlarca uyarılan, yabancılaşmış tüketici kişisel haz için, meta araç olmaktan çıkar ve başlı başına bir amaç olur. Çeşitli eşya tutkuları (araba, makineler, cihazlar, markalar…) bundandır.
Biz de şaşarız; “Neler oluyor bu gençliğe, nereye gidiyoruz, insanlar neden bu denli aptallaştı, neden sürüleştik, neden insanlarımız yabancı kültürlerin çekimine takılıp sürükleniyorlar, neden kendi öz DEĞERLERİMİZİ unuttuk, neden yayılımcıların akımlarında sürükleniyoruz…” gibi sorular sorarız kendimize/ çevremize…
Yabancılaşan insan, artık neredeyse kendi varlığını bile duyumsayamaz duruma dönüşür. O artık kendisine, topluma, emeğine ve doğaya yabancılaşmıştır. Bu durum, insanın bireysel ve toplumsal ilişkilerini de doğrudan etkiler. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı, çeşitli hastalıklar, sürekli bir başarısızlık duygusu, kendine güven duymamak ve kendini güçsüz duyumsamak, ev içi şiddet ve gerginlikler, depresyon gibi durumlar olarak ortaya çıkar. Yabancılaşmış birey yaşadığının bile neredeyse farkında değildir ve günlük eylemlerini bir robot gibi yapar.
Anamalcılığın yapay adantı (vaat) ve “AMERİKAN DÜŞLEMİ” gibi düşlere karşın, yabancılaşma bireyde gerçek bir yıkıma yol açabilir.
İşte bu nedenle, “Amerikan Rüyası” bir aldatmacadır ve anamalcılığın acımasızlığını/vahşiliğini gizlemek, onu allayıp pullamak ve farklı göstermek amacıyla oluşturulmuş; yabancılaşmaya neden olan bir kavramdır. Gerçekte AMERİKAN DÜŞLEMİ; hastalıklarla, bunalımlarla, savaşlarla, yoksullukla boğuşarak geçmektedir.
Bu düşten, ancak zamanından önce ÖLEREK uyanılmaktadır.
*
DİPÇE: Konuyu daha geniş okumak isteyenler için aklıma gelen kaynaklar:
- Yabancılaşma (Karl Marks), 2) Dönüşüm (Franz Kafka), 3) Zihnin Yaşamı Hannah Arendt, 4) İnsanlık Durumu (Hannah Arendt, 5) Yabancılaşma Ve… (Sibel Özbudun)
4 Şubat 2019
Nurettin ŞENOL
- On Kasım Ata’mızı Anıyoruz Nurettin Şenol - 10 Kasım 2022
- Aydın SorumluluğuNurettin Şenol(Yazarlarımız ve Kitapları) - 28 Aralık 2021
- Türkçe Yazım Kuralları Yazan: Nurettin Şenol (Yazarlarımız ve Kitapları) - 26 Aralık 2021
Paylaşım beni Balta Limanı Kemik Hastanesi’ne kadar taşıdı. Doktorların çoğu genç. Okudukları kitaplara o kadar bağımlılar ki, öğrendiklerinin dışına çıkma, üzerine bir şeyler ekleme, fikir yürütme eylemleri hiç yok. Sorulan sorulara verilen yanıt “Kitaplarda yazmıyor” Sorularımın yanıtı bir yıl sonra yaşlı doktordan geldi. Evet, kemikleri güçlendiren ek gıdaların alınması gerektiği… Çok az düşünen toplumuz. Emeğinize teşekkürler