Yağmurlu bir gün, İzmir – Öykü: Yücel Dumam

Bir gün İzmir’de dışarıda kalmıştım. Yani yatağım yer, yastığım taş olmuştu koskoca İzmir’de. O günüm benim için öyle zorlu geçmişti ki; siz dostlarla da paylaşmak istedim.

Yıl 1981. Uzun bir süreden beri dışarıda kalıyordum, gidecek kimsem yoktu. Daha 16, 17 yaşındaydım, küçük ve çok zayıf biriydim. O yüzden kimse bana iş vermek vermiyordu. Aslında çok sayıda köylümüz ve de dostlar vardı ama burası İzmir. Yalınızım ve dışardayım. Çok derine inmeden sadece bu yağmurlu günü anlatmak geldi içimden.

Evet, benim evim İzmir fuarıydı ama talihim çok yağmur yağdığından orasını bile bana çok bulmuştu. Sığınacak bir yerim yoktu. Bense dolana dolana Eşrefpaşa’ya kadar gelmiştim. Çok ıslanmıştım, bir o kadar da açtım. Hava sıcaktı, neyse ki üşümüyordum. Artık dışarı mı bana, ben mi dışarıya alışmıştım, bilmiyorum. Akşamüstüydü. Önüm karanlıktı. Kuytu bir yer aramak için, hangi apartmanın girişi uygun, ha bire arıyordum. Bu arada ıslanmıştım. Yatacak yer sorunum ve açlık, ıslaklığımı bastırmıştı. Düşünemiyordum. Önüm akşamdı, gün geceye dönüyordu. Bunu da biliyordum ama yapacak başka da çaremin olmadığını da biliyordum. Bir ara düşündüm, bizim bir köylü var yakında, gideyim mi gitmeyeyim mi? Çok düşündüm. Bazen de çocukluk gururu bastırıyordu. “Gitmem ki, onlar beni istememişlerdi.”

Ben üç aydan beri dışarıdayım. Buraya kadar iyi başardım, bu yağmurlu günü de başaracağım. Bir baktım ki, Hakimevleri’ne gelmişim. Daha sonra mahalle arasında dolaştım. Belki biri görür de, “Gel çocuk, senin kimin kimsen yok mu, gel içeri” der diye, düşündüm. Çocukluk işte, ama bazen de ağlamamak için kendimi zor tutuyorum.

Baktım, bir apartmanın önündeyim. Apartman biraz eski, öyle lüks değil, kapı sonuna kadar açık. Bir Erzurumlu kapıcı var, kısa boylu, bıyıklı. Ben yağmur şiddetlenince apartmana sığındım. Onunla sohbete başladık.

-Bu sıcak havada, böyle yağmur İzmir’de yazın pek nadir olur, dedi.

Kapıcı bana sordu:

-Sen nerde oturuyorsun?

Bir yandan da üstüme, başıma bakıyordu.

Ben de:

-Valla abi, üç aydan beridir dışarıdayım.

Binanın giriş katı boştu. Bina sahibi,  aşırı derecede makyaj yapmış bir kadın ile on iki, on üç yaşlarında bir kızla birlikte geldiler. Kapıcı hemen resmileşerek, buyurun efendim, buyurun, diyerek, kapıyı açtı.

Bina sahibi kadına:

-İşte burası daire, siz bakın, benim gitmem lazım, deyip gitti.

Bina sahibi kadına baktı. Bu arada Kapıcıyla beraber ben de girdim içeri.

Kız;

-Anne, burası çok pis almayalım, diye tutturmuştu.

Annesinin de çaresi olmadığından, hem bakıp, hem de:

-Kızım bak annem bile bizi istemiyor, baban sana sahip çıkmadı, ne yapayım, benim de işim yok.

Derken kapıcı;

-Kızım, benim de iki kızım var, senin yaşında, dedi ve elindeki çikolatayı kıza verdi, başını okşayarak;     kızla konuşuyor, bense öyle bakınıp geceyi nasıl geçireceğimi düşünüyorum.

Bu arada kadın bana sordu:

-Sen boya yapmasını becerir misin?

Ben de;

-Tabii, hele boya olsun, yaparım, dedim.

Saat akşamın dördü olmuştu bile. Bu arada kapıcı da kızı ikna etmiş olmalıydı ki:

-Anne, alalım bu evi, tamam, demeye başlamıştı. Hem kız, hem de annesi sevinmişti. Ben de içimden sevinmiştim. Evin boyasını bana yaptırırlar da, biraz para verirler, belki karnımı doyururum diye.

Kadın:

-Haydi, bana yardım et de gidip boya alalım, dedi.

Kapıcı da:

-Git oğlum, git, bak sana da iş çıktı.
Beraber tekrar Eşrefpaşa’ya geldik. Minibüsten indikten bir iki adım sonra, kadının kızı restoran görünce;

-Anne acıktım, dedi.

Kadın bana da sordu:

-Sen de aç mısın?

Ben ses çıkarmayınca restorana girdik. Ben kuru fasulye ve pilav istemiştim ama belki bir somun ekmeği de beraberinde yedim. Bu arada kadın beni hep seyrediyordu. Ben, kendi kendime, “sanki çok umurumda, oğlum karnını doyur, bir daha kim bilir bu fırsat nasıl eline geçer,” dedim. Yemeğin üzerine bir de su içtim. Kadın, biraz daha ekmek ister misin, diye sordu.  Yok, dedim. Tabi biraz da utanmıştım. Restorandan çıkınca, gidip boya aldık. Ben çok sevinçliydim. Hem karnım doymuştu, hem de akşam yatacak yerim vardı. Yani bugün dışarıda değilim, boyayı yaparsam biraz da param olacak, diye düşünüyordum yolda. Eve geldik. Kadın bana işi tarif etti. Sonra, yarın geleceğini söyleyerek ayrıldı.  Ben biraz çöpten ve biraz da kapıcıdan karton ve gazete almıştım. Kapıyı kapadım, boya yapmaya başladım. O oda çarçabuk bitmişti. İkinci katı da vurdum ve kartonlardan yatak yaptım. Kapıcı amca da bir battaniye vermişti.

Güzel bir yatakta, güzel bir uyku çekmiştim. Ne zaman sabah olmuş, kadın ne zaman gelmiş, hiç anlamadım. Kadın beni kaldırdı, yaptığım işi beğendiğini söyledi.

-Sen burada mı yattın, diye sordu.

-Evet

-Neden?

Ben de, başımdan geçeni anlattım. Kadın bana çok acımıştı ama bir yandan fırsatçılık yapmaktan da kaçınmamıştı.

-Bak, sen burada yatabilirsin. Yemeğini de benimle yersin ama sana boya işi için para vermem tamam mı, dedi.

Ben dünden razıydım. Boyayı o gün bitirdim. Bir arabayla Balçova’da lüks bir binada oturan annesine gittik. Birkaç parça eşyasını da bana taşıttırdı. Karnımı da doyurdu. O gece de dairede yattım. O gece yine gitti ama nereye gittiğini bilmiyordum, Zaten ilgilenmiyordum. Karnım doyuyor, yatacak yerim var ya. Önemli olan buydu benim için.
Üçüncü gün de orada kaldım. O kızıyla bir odada, bense bir odada yatıyordum. Gündüzleri, ben de iş bulabilmek için restoranlarda çıraklık, bulaşıkçılık işleri soruyordum, ama kimse işe almıyordu. Belki de işçiye ihtiyaçları yoktu ya da benim şansım yoktu. İş bulamamış, akşam yine eve dönmüştüm.
Biraz da geç kalmıştım.

-Nerde kaldın?
-İş arıyordum.

-Ha öyle mi? İyi, yarın da bakarsın, inşallah bulursun, dedi.

Ben o gece bir rüya gördüm. Çocuklar bana ekmek veriyorlardı. Hani derler ya, aç tavuk kendisini darı ambarında hissedermiş. Benimki de o hesap. Rüya, ama gerçek olsun diye, yine de de dua ediyordum. Sabah kalkınca, kahvaltı yaptık, beraber çıktık. Ben Konak’a kadar minibüste onunla birlikte geldim, orada indim. O inmedi, devam etti ama nereye?

-Akşama görüşürüz.

Biraz dolaştım. Cevat’ın kahvesine gidip, iş sordum. Yokmuş. Alt yoldan Balçova’ya doğru geze geze gidiyordum. Kahveler durağına vardığımda, bir grup çocuk top oynuyordu. Yanlarına gittim, rüyam aklıma gelmişti. Biraz durdum onların yanında.

Çocuklardan biri

-Hey gel, sen de oyna, zaten bir eksiğimiz var, diye seslendi.

Benimle beraber sekiz kişi olduk, dörtlü maç yaptık. Ben bir de gol atınca, takım arkadaşlarım sevinmişti.

Bana:

-Yarın da bu saatte gel, oynayalım, dediler.

-Neden bu saatte, diye sordum.

-Biz burada kereste fabrikasında çalışıyoruz, bu saatlerde devamlı bazen iki, bazen de üç dört saat elektrik yok. Biz de top oynuyoruz. Sen de gel.

-Benim ne gidecek yerim, ne de yiyecek ekmeğim var. Açım, işsizim. Bana da iş vermez mi, sizin patron? Bunları söyleyince bana acıdılar, beni alıp patronun yanına götürdüler. Söylediklerimi patrona aktardılar. Patronları bana iş verdi.

O gece eve gittiğimde, kadının yanında bir adam vardı.  Sanırım bir dost bulmuştu.

Dostu “bu da kim?” demez mi? Kadın benim durumumu anlattı, sonra yan odaya geçtiler.

Adam:

Ben bunu istemem burada, ya bu çocuk, ya da ben, diye diretti.

Kadın:

-Tamam, ben söylerim, yarın gelmesin.

Ben her şeyi duymuştum. Odaya gelince, “Her şeyi duydum” dedim. Kadın, “Kusura bakma.” dedi.

Başka bir çaremin olmadığını da biliyordu. Bana biraz harçlık verdi. Ben de ayrılırken teşekkür etmiştim.

Erkenden işe gittim, benden başka gelen yoktu. Bir poğaça yedim, arkadaşların gelmelerini bekledim. Birazdan çalışanlar ve şef geldiler.

Şef beni kapıda görünce:

-Aferin lan, bak erkenden gelmişsin, dedi.

-Benim kalacak yerim yok, dışarıdaydım, dedim.

Nasıl olsa bu akşam gene dışarıda kalacaktım. Yerim olmadığı doğruydu.

-Neden, senin kimin kimsen yok mu?

-Yok, dedim.

-Akşam burada talaşların üzerinde yatarsın, bari üşümezsin gece, dedi.

Artık bir işim ve yatacak bir yerim olmuştu. Şansım yaver girmiş, hayat bana sadece bir yağmurlu gün için İzmir’in çilesini yaşatmıştı.

Devamı mı? Aslında hayat hikâyemden roman yaparak yazmıştım ama bu kısmını es geçmiştim. Düşündüm de,  hiç de iyi yapmamışım. Aslında hayatımın her parçasını yazmam lazımdı. Ama o zaman param yetmemişti dört yüz sayfaya. Almancaya çeviri de çok para tuttuğundan, birçok şeyi yazmamıştım. Ama bundan böyle hikâyeler halinde, zaman buldukça, siz değerli okuyan dostlarımla paylaşacağım.

Ben böyle hayatı yaşayarak hala ayaktayım. Sabır gösterip,  buraya kadar benim hayat hikâyemden bir bölüm okuduğunuz için, yaşadıklarımı paylaştığınız için, size teşekkür ediyorum.

Saygılarımla.

Yücel Duman
Almanya, Wiesbaden

 

Yücel Duman
7

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

8 Yorumlar

  1. Yüreğinize sağlık hocam.

    0
  2. Fatmanur Caner

    Sayın Yücel Duman. Almanya ‘ da kurduğunuz Edebiyat Grubu’ na Yazı Dükkanı Akademisi’ nin tanıtımını yaptığınız videonuzu seyrettim. Çok gururlandım. Evrensel dayanışma, evrensel ahlak düzleminde buluşma ne değerlidir. Bizler amaçta birlik temelinde biraradayız.Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım biliriz birbirimizi. Hele ki, sosyal iletişim ağları bu kadar gelişmişken. Anınıza dair öykünüzü okudum. Anlatımınız o kadar sade ve dolambaçsız ki, okur açlığın ve yarınsızlığın verdiği duyguyu iliklerinde hissediyor. Knut Hansun’ un Açlık romanında ,kahraman, yazarlık için iş görüşmesine giderken ,eskilikten ve yıkanmaktan harap olmuş pantalonunun parlak bir görünüm kazanmış diz kısmına parlaklığı alması için tükürük sürüyordu. Bu anlatım beni o kadar etkilemişti ki, hala aklımda.
    Sizden de, şu cümleleri gerçek ve çarpıcı, sade anlatım olarak hep aklımda tutacağım.
    ” Ben o gece bir rüya gördüm. Çocuklar bana Ekmek veriyorlardı. Hani derler ya, aç tavuk kendini darı ambarında hissedermiş. Benimki de o hesap. Rüya ama gerçek olsun diye yinede dua ediyordum.”
    Kutlarım arkadaşım !…

    3
  3. Zorlu bir yaşam mücadelesi verip bu günlere gelmişsiniz. Sıkıntılı İzmir günlerinizi okurken hissettiklerinizi ben de hisettim.
    Güzel anlatımın için kutluyorum.

    3
  4. Öncelikle yazdığınız güzel yorumlardan dolayı çok teşekür ederim sayın Cafer Yıldız evet romanıma yamadım cok para istediler hem almanca hem türkce iki dilli bir kitapta birincisi bu yüzde ikincisi romanımı cıkaranlar biraz faşizan düşünceliydi kırptılar yazamadığım cok şey vardı bilirsin ülkede 80 darbesi ve sen dersimlisin alevisin ve kürtsün üç sucla birsefer dünyaya gelmişsin halbuki o topraklar o bayrak hepimizin ama birileri seni alıp bir kenara koyuyor ben yaşadıklarımı defter tuttuğum için fırsat buldukca yazıyordum ve 16 yaşındaydım daha ekmeğe ağlıyacak kadar küçük zayıf ve yapa yalınızdım konakta kurtce konuştuğum için polisten dayak yemiştim somada inşatta calışıyorduk doğulu olduğumuz için dört arkadaşımla beni trafik polisi bizi içeri attı yazacak anlatacak okadar acı varki ve ben yıkılmadım ayaktayım dercesine herşeyi sineme cekip yaşadım asla yanlış yapmadım her seferinde güzel yürekli bir insanla yolum kesişti çok şükür ve ben gemiçilik yaptım bayağı gezdim üç şirket değiştirdim birincisi az para verdikleri için diğer iki şirketin hikayesi bende kalsın yada bir gün görüntülü konuşmak istersen yada isteyene anlatırım ben düz yazı yazdığım için makale yazmıyorum bunuda bir arkadaşa düzelttirdim de öyle paylaştım neyse güzel yorumlarınızdan dolayı hepinize çok teşekür ederim sizler gibi güzel yürekli insanlar var oldukca benim gibi garibanlar daha yiyecek ekmeği vardır bu dünyada saygılarımla iyiki yazı dükkanında siz gibi kıymetli insanlar vardır

    3
  5. Hatice Altunay

    Hazin hayatlar .Kutluyorum kaleminize sağlık.

    2
  6. Cafer Yıldız

    Çok değerli hemşerim, yazdığın hayat hikayeni okurken hiç yabancılık çekmedim, özellikle bizim toprağın insanlarının bilfiil devlet eliyle topraklarından sürgün edilmeleri neticesinde içinde babamın da olduğu yüzlerce çocuk kızlı erkekli olarak sokaklarda telef oldular,sizde de atalarımızın dirençli kanı var, romanınıza neden yazmadığınıza bir anlam veremedim,aslında bir düşüncem var,umarım yazmak istememenizin sebebi düşündüğüm gibi değildir.
    Sevgiyle kalınız

    4
  7. Yaşamın kilit taşları sağlam seçilerek geleceğe yol alınmış.Her deneyim yaşamı kolaylaştırmanın kapısını aralar sonuç çıkartılırsa.
    Çok teşekkürler.

    4
  8. Bir solukta okudum.Cocuklari ac susuz ,evsiz ,anne ve babasız sokakta bırakan sisteme lanet olsun.Bir çocuk böyle sokakta nasıl yaşayabilir?Devlet bu çocukları korumaz mi?Bugünlerde izlediğim bir dizide de aynı böyle sokakta kalmış bir çocuğun yaşamı anlatılıyor.Benzerlikler gördüm.

    5

Bir yanıt yazın