Yayla kültürü şimdilerde kaldı mı, üzülerek belirtmeliyim ki, hayır.
Kanımca bir daha yayla kültürü olmayacak.
Çünkü insanlar bir daha yaylaya gidemeyecek.
İnsanlar aynı çeşme başında sohbet edip sevdiklerini beklemeyecek bir daha.
O zamanlar suya gitmek sinemaya, gezmeye, gitmek gibi bir şeydi.
İnsanlar en güzel kıyafetlerini giyer giderlerdi.
Sadece su taşımazlardı kovalarla evlerine.
Sevinçlerini, umutlarını, aşklarını, sohbetlerini taşırlardı eve.
Yorgunluklarına bir mola verme fırsatıydı.
Birbirlerini görme fırsatıydı, yaylada çeşmeden su almaya gitmek.
Aşk mektupları verilip, aşk mektupları alınırdı. Aşklar sevda kokardı.
Özlem kokardı.
Birlik vardı, beraberlik vardı.
Bütün çocuklar birlikte büyürdü.
Birlikte oynarlardı.
Belki oyuncakları yoktu ama birlikte oynayacak o kadar çok oyunları vardı ki.
Sadece saklandıklarında ebelenirlerdi.
Sek sek oynadıklarında, sadece ayakları sekerdi.
Evcilik oyunlarında güzel hayaller vardı o zamanın çocuklarında.
Doktorculuk oynarlardı, mesela.
Doktor olup hastaları iyileştirirlerdi.
Anne olup şefkati beslerlerdi içlerinde.
Baba olup kahraman olurlardı, çocuklarının gözünde.
Çünkü o zaman babaları da onların kahramanıydı.
Başka kahraman bilmezlerdi.
Koyun kuzularla, tavuk hindilerle,
At ve eşeklerle büyürdü çocuklar.
Evler, çamaşır suyu kokmazdı, tezek kokardı,
katık kokardı, umut kokardı.
Mutluluk kokardı.
Herkes bir aradaydı çünkü.
İnsanlar beriye giderken, yollarda sohbetler edip birbirileriyle şakalaşırlardı.
İnsanların birbirlerine şaka yollu ettikleri küfürler bile insanlara şiir gibi gelirdi.
Komşuya ateş almaya gidilirdi, maya almaya gidilirdi.
Bu gidişlerle iki lafın belini bir güzel kırarlardı.
Herkes herkesten haberdardı.
Kimse kimseden çekinmezdi.
Kapılar sonuna kadar açıktı.
Gazete yoktu belki ama.
Birbirinden haber alma vardı.
Birbirlerine ot biçmeye giderdi insanlar.
Dayanışma vardı çünkü.
Hele düğünler, üç gün üç gece oynanırdı.
Güzel türküler söylerlerdi, ağızdan ağıza.
Dilden dile.
Atışırlardı söz söz üstüne.
Aşıklar bir birine sıra vermezdi bu yüzden.
Artık maalesef her şey eskilerde kaldı.
Şimdi her şey dört duvar ardında.
Beton yığınları arasında hayat mücadelesi ile geçiyor.
Umutlar tükeniyor, sevgiler köreliyor, değerler kirleniyor.
Oyunlar sanal,
Sohbetler sanal,
İnsanlar sanal.
Şimdi kapılar üç sefer kilitleniyor.
Her kapı çaldığında çekinerek, kim o diyerek açılıyor.
Güven yok, sıcaklık yok. Samimiyet yok.
Kısacası umut yok. Sevgi yok. İnsanlık yok.
Ne var peki?
Kaygı, korku, yalnızlaşma var.
Bir de ekonominin dar boğazında yaşam mücadelesi var.
Hayaller bile pahalı. Yayla kültürü ise artık lüks.
İnsan hayatı mı dediniz?
İşte o, çok ucuz ülkemde.
Zeynep Kıyak
- Geç Kalma Zeynep Kıyak - 2 Ağustos 2022
- Yolculuk Zeynep Kıyak - 7 Haziran 2022
- Selam Götür Zeynep Kıyak - 1 Nisan 2022