Yazıyor Yazıyor Nurcan Yüksel Öçal

Bu benim ikinci günlük gazete olmamdı. İlk günlük gazete olduğumda, adını şimdi anımsamıyorum, çok güzel haberlerle çıkmıştım. Dini bütün, güzel bir ülkede basılmıştım. Bu ülkede her şey dört dörtlüktü. Çok güzel yönetiliyordu bu güzel ülke. Her şey tıkırındaydı. İnsanlar mutlu, ezan sesini duyuyorlar, bayrağı direklerde görüyorlar ve bir o derece rahat ve yarın korkusu olmadan yaşıyorlardı. Hatta ay’a şeritli yol yapılacağını, bu yolu kimlerin kullanabileceğini, orada su bile bulabileceklerini bir yazar köşesinde uzun uzun anlatıyordu. Bu güzel ülkede haber gazetesi olmak hoşuma gitmişti ama beni pek kimse okumadı nedense; sayfalarım doğru dürüst açılmadı bile. Bu yüzden insanlar ne güzel bir ülkede yaşadıklarını pek bilemediler. Ben de okunmanın dışında bir kaç yerde kullanıldıktan sonra, geri dönüşümle hamur haline getirilerek, yeniden kâğıt haline dönüştüm.

İkinci kez gazete olduğumda, önceki gibi çabuk yazılmadı yazılarım. İnce eleyip, sık dokuyorlardı bu sefer. Başlığımı en sona bırakacaklarmış. Sekiz sütuna manşet bir haber bekliyorlardı, son basılma saatine kadar. Orada burada koşturmalarda sayfalarıma yetmeyecek ne çok haber hazırladılar; çoğunu elediler ya da haberi kısalttılar.

Meğer yazılacak, bilmeyenleri bilgilendirecek ne çok gerçek haber varmış. Önceki gazete sadece günü kurtarıyormuş, onu anladım. Şimdi beyaz sayfalarıma yazılacak doğru haberleri merakla bekliyorum. İşte başladı hazırlanan yazıların, fotoğrafların kağıdıma basmaları. Aman ne haberler varmış, insanı (hatta beni) kızdıran, korkutan, şaşırtan, bu da olmaz dedirten. Yeniden hamur haline gelmeden, haberlerin yok olmadan, unutulmadan, gündemden düşmeden (her dakika gündem değişiyor çünkü) bir kaç tanesini aktarayım şuraya; bakalım siz neler düşüneceksiniz? Gerçekleri okuyun efendim.

İnsanların çoğu karnını zor doyururken, doyuramazken, azınlığın sofrasında kuş sütü bile varmış. Sadece yazı yazdığı için, konuştuğu için hapse giren varken, asıl suçlular elini kolunu sallaya sallaya tüm dünyayı dolaşıyormuş. Zengin ve bir elin parmağını geçmeyen insanlar tarafından gereksiz ve pahalı yapılan inşaatların parası, fakir fukara halktan çıkıyormuş. Yüksek öğrenim gören insanların değeri hiç bilinmiyormuş. Kadına olan şiddet gün geçtikçe artıyormuş. Artık yediğimiz içtiğimiz her şeyi dışarıdan yüksek parayla alıyormuşuz, içeride hiç fabrika, tarım kalmamış. Sağlıkta, eğitimde hep geri kalmışız. Bilmediğim, yanlış bildiğim, ne çok şey varmış. Beni yalan haberlerle dolduran, her şeyin güllük gülüstanlık olduğunu yazan insanlara öyle kızıyorum ki şimdi. Ay’a da gidilmeyecekmiş üstelik. Ezanla, bayrakla zaten hiç sorun yokmuş. Bunları okuyanların neden inandıklarını anlamıyordum, insanları ve beni kandırmak ne kolaydı.

Sayfalarımda gerçek olarak yazılan bu yazılar da bir gün hamur haline gelecek biliyorum. Ama bu gerçekleri daha çok kişi okusa diyorum içimden. Okuyan bu kişiler, beni okumayan başka kişilere verse. Böylelikle benim gibi günlük gazeteler sadece alan kişi tarafından değil, onlarca kişi tarafından okunabilse. Sayfalarımı, satırlarımı iyice didik didik edip okusalar. Okuyanların eli gazete boyası olsa, okunmaktan artık hışırım çıksa. Gerçekleri okuyup, bilgilenen ve durumlara kızan insanların elinde okunmaktan mutlu olabilirim diye düşünüyorum, biraz ters orantı oldu ama.

Hah işte son haberim de hazırlandı, sekiz sütuna siyah puntoyla manşet olan başlığım. Başlığı dizgiye hazırlayan da sevindi ve şaşırdı, dizdiği yazıyı okuyunca. Artık bundan sonra bir çok şey olumlu olarak değişecek, herkesin yüzü gülecek dedi, gözlerindeki umudu gördüm.

Nurcan Yüksel Öçal
3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın