Hayali Eyüp Gülmez Röportajı Esmeri Alev Ekebaş

RÖPORTAJI YAPAN: ESMERİ ALEV EKEBAŞ

FOTOĞRAFI ÇEKEN: ULAŞ GÜLMEZ

HAYALİ EYÜP GÜLMEZ ve GELENEKSEL HACİVAT KARAGÖZ OYUNU

Perde kurduk, ışık yaktık, gösteririz zıll-ı hayal

Bu perde gerçeğin aynasıdır, sanılmaya martaval

Sevgili kuzenim Eyüp Gülmez ile Geleneksel Hacivat Karagöz Oyunu’nu her aşamasını konuştuk. Esmeri Alev Ekebaş olarak heyecanlandığım bir röportajı gerçekleştirdim. Eyüp GÜLMEZ: Bize çok değişik bir hitap tarzı var; “Hayalci”, “Hayalbaz”, “Karagözcü”. Ama asıl isim; “Hayali”dir. Örneğin benim sahnemde şu yazıyor: “Mum ışığında gerili bir bez, Hayali Eyüp Gülmez”.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Sevgili kuzenim Eyüp GÜLMEZ, okurlarımıza kendini; sanatçı yönünü tanıtır mısın?

Eyüp GÜLMEZ: Adım Eyüp Gülmez. 1963 Manisa Soma doğumluyum. İlk ve ortaokulu Soma’da okudum. Askerlik görevimi tamamladıktan sonra, Soma Ege Linyit İşletmesi’nde işe başladım. 25 yıl aynı işletmede çalıştıktan sonra, 2010 yılında emekli oldum. 2000 yılından bugüne, tiyatro oyunculuğu ve hayal perdesi oyunculuğu yapmaktayım.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Dünyayı sarsan pandemi, tiyatro ve Gölge Oyunu çalışmalarını nasıl etkiledi?

Eyüp GÜLMEZ: Tüm dünyayı etkileyen pandemi süreci, doğal olarak bizi de etkiledi. Hatta bizi daha çok etkiledi, çünkü tiyatro, seyirciyle direkt temas halinde gerçekleştirilen bir sanat. Keza Hacivat Karagöz de öyle. Okulların kapanıp uzaktan eğitime geçilmesi, bizi oldukça olumsuz etkiledi. Sinema ve dizilerde durum daha iyiydi elbette, zira bu alanda seyirciyle direk temas yok. Bu süreçte duyarlı birkaç belediye aracılığı ile internet kanalları üzerinden, sınırlı da olsa çocuklarla buluştuk! Lakin çocukların cıvıltısını duymadan, ara sıra onlarla konuşmadan, hayalinin kendini oyuna vermesi ve tat alması pek mümkün değil.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Geleneksel Ramazan Etkinlikleri kapsamında, “Gölge Oyunu Hacivat Karagöz” oynatılırdı. Gölge Oyunu, yüzyıllardır niye bu kadar ilgi görüyor?

Eyüp GÜLMEZ: Hacivat Karagöz’de insanlar, kendini bulur. Özellikle çocuklar, mahallerinde oturan komşuları gibi bilir bu iki kadim dostu. Sanki her birinin başlarını okşamış ve mutlaka bir gün cebinden çıkarıp şeker vermiş amcalarıdır çocukların Hacivat ve Karagöz. O kadar içten, o kadar yakın yani. Diğer yanıyla, Ramazan aylarının vazgeçilmezidir hayal perdesi. Karagöz, yalın halkı temsil eder. Okumamış, hayatı yaşayarak öğrenmiş, biraz kaba saba! Ama temiz kalpli ve Hacivat’ın tabiriyle, echel (cahil) olduğundan her şeyi yanlış anlayan, doğru dürüst konuşmayan ama gerektiğinde taşı gediğine koyan bir halk bilgesidir Karagözümüz. Hacivat ise okumuş, itibarlı, işini bilen, kurnaz bir tiptir. Üst tabakayı temsil eder. Ben oyunlarımda, çocukların Hacivat’a biraz daha seviyeli ama Karagöz’e daha senli benli davrandıklarını gözlemlemişimdir. İşte bu iki ayrı karakterin aynı perdede buluşmasının adıdır Hacivat-Karagöz.

EYY HAY-İ HAK!

Perde kurduk, ışık yaktık, oyunumuz gölge hayal…

Gerçeğin aynasıdır bu perde, sanılmaya martaval.

Bu perde başka perde, gölge oyunu perdesi…

Karagöz’ü sevenlere, işte Karagöz perdesi.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Gölge Oyunu perdesi ve olmazsa olmazları nelerdir? Gölge Oyunu öncesi hangi hazırlıklar yapılır?

Eyüp GÜLMEZ:

Seyredip dikkatle bak yarana karşı perdemiz

Açılır güller gibi handâna karşı perdemiz

On iki bendile böyle bir çar gûşedir

Rabt olur bir cânibe meydana karşı perdemiz.

Perdemizin, genel bir anlatım gerekirse, ders veren bir yanı vardır. Perdenin, oynayanın hayal dünyasıdır seyrettiklerimiz. Olmazsa olmazların maddi şartları şunlardır; sahne, perde, ışık, oyuna ait figürler, tef, nareke, göstermelik. Bunlar, işin maddesel gereklilikleri. Tabi işin bir de musiki yönü var. Sesiniz, usul-makam bilginiz olacak. Ayrıca işin bir de ruh yönü var ki asıl meselede orada ve orası çok geniş bir alan. Ve olmazsa olmazların sonuncusu ise “seyirci” elbet.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Geleneksel Hacivat Karagöz Oyunu’nun tarihçesi nedir?

Eyüp GÜLMEZ: Bir rivayete göre; 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Memluk Sultanı Tumambay’ın Nil nehri üzerindeki Roda adasında asılışını hayal perdesinde canlandıran bir hayal sanatçısını, oğlunun, Kanuni Sultan Süleyman’ın görmesi için İstanbul’a getirmesiyle Gölge Oyunu Anadolu’ya girmiştir. Daha bilindik bir rivayete göre ise; Orhan Gazi’nin Ulu Camii inşaatı hikayesi. Hacivat ve Karagöz’ün yaptıkları komiklikler nedeniyle cami inşaatının ilerlememesi ve Orhan Gazi’nin bu işten Hacivat ve Karagöz’ü sorumlu tutup, bir söylentiye göre, idam ettirmesi. Diğer söylentiye göre de sürgün edilişleri sonrası gelişenler. Orhan Gazi, yaptığından pişman olur ve Hacivat ve Karagöz’ün bir şekilde yaşatılmasını ister. Bunun üzerine Şeyh Küşteri adlı bir saray görevlisi, Hacivat ve Karagöz’ün figürlerini yapıp, mum ışığı önünde seslerini taklit ederek oynatır. Bu şekilde ortaya çıkmıştır. Lakin Ulu Cami’nin Orhan Gazi değil, ondan çok daha sonra Yıldırım Bayezid tarafından yapıldığı gerçeğinden hareket edersek, bu rivayetin gerçek olma ihtimali ortadan kalkıyor. Kısaca, Hacivat ve Karagöz’ün gerçek kişiler olduğu konusunda somut bir delil yoktur.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Gölge Oyunu Hacivat Karagöz; döneminin toplumsal renklerini, tiplerini ifade eden tasvirleri perdeye yansıtarak oynatılan, geleneksel tiyatro türümüzdür. Canlı oyuncularla oynanması aynı güzelliği, hissi verir mi?

Eyüp GÜLMEZ: Bence veremez. O da yapılıyor tabi. Canlı Hacivat Karagöz ve lakin o bildiğimiz klasik tiyatro. Hayal perdesi başka. Tiyatro Hacivat Karagöz’de, hayal perdesinde asla yapamayacağınız onlarca versiyon var. İşin ruh kısmını geçtim, bunlar teknik olarak mümkün değil. Örneğin, tiyatro sahnesinde herhangi bir objeyi seyircinin hayalinde varmış gibi gösteremezsiniz, sahnede o olmalı. Fakat hayal perdesinde hiç olmayan bir nesneyi, durumu, seyircinin hayal dünyasında ona gösterebilirsiniz. En az beş altı değişik sesi, lehçeyi, ağzı aynı kişinin konuşması. Perdeye özgü şarkıları, devre uygun ton ve usulde aynı kişinin söylemesi, gelebilecek tepkilere aynı anda cevap verebilmek için doğaçlama yeteneği gibi çok geniş bir yetenek gerekiyor. İşin esprisi burada zaten ve bu yüzdendir ki gerçekten bu sanatı yapan pek yetişmiyor. Sinema ve dizi oyunculuğuna bakın. On binlerce oyuncu var. Peki, hayal perdesi alanına bakın. Bir de sanatı layıkıyla yapan kaç kişi sayabilirsiniz?

Esmeri Alev EKEBAŞ: Gölge Oyunu Hacivat ve Karagöz’ü okullarda sundunuz. Öğrencilerin, çocukların size geri dönüşleri nasıl oldu? İlginç anekdotlarınız varsa anlatır mısınız?

Eyüp GÜLMEZ: İlginç anekdotlar tabi ki oldu. En unutamadığım anım, Kahraman Maraş’ta bir anaokulunda gerçekleşti. Oyunun içinde bir şarkı var; “Bir Hacivat bir Karagöz, vıdıvıdıyda vıdıvıdıvıy.” diye. Oyunun başlangıcında ve sonunda söylüyorum. Oyun bitince Müdüre Hanım yanıma geldi. Gözleri parlıyor. Ve bana: “Eyüp Hocam, size çok ama çok teşekkür ederiz. Bugün bize çok önemli bir gün yaşattınız.” dedi. Ben de; “Hocam, o kadar önemli ne yaptım ki? Keyifli bir oyun oynadık, o kadar.” dedim. Müdüre Hanım; “Hayır Eyüp Bey.” dedi ve anlattı; “Belki dikkat etmişsinizdir, yürüme zorluğu çeken bir kızımız var. Bu kızımızın bugüne kadar okulda sesini duyan olmadı. Sadece anne babasıyla konuşuyor ama bugün, sizin Hacivat Karagöz şarkınıza, arkadaşlarıyla birlikte eşlik etti, o da söyledi. Siz orasını görmediniz tabi, hepimiz şaşkınlıkla birbirimize baktık, arkadaşları da öyle. Bu, bizler için öyle önemliydi ki, tekrar teşekkür ederim size. Minnettarız.” dedi. Ben de; “Ama o benim değil, Hacivat’la Karagöz’ün marifeti.” diyebildim sadece. Maraş’tan ayrılırken telefonum çaldı. Arayanlar, o kızımızın anne ve babasıydı. Teşekkür ettiler, minnet duygularını dillendirdiler. Gururlanmadım desem, yalan olur. Bir turnede, yine telefonum çaldı. Bir bayan veli, sevinçli bir sesle; “Eyüp hocam, size çok teşekkür ediyorum. Oğlum, sayenizde süt içmeye başladı.” dedi. Oyunu seyredip akşam eve giden yumurcak; “Anne, bana süt ver. Karagöz Amca bana süt iç dedi, ballı olacakmış.” demiş. Benim bir yöntemim vardır; süt mevzuuna mutlaka girer, sorarım; “Süt içmeyen var mı?” diye. “Var!” diyen olursa, yanıma çağırır, önceden hazırladığım çocuk figürünü ona verir, figürün adını da o çocuğun adını koyarım. Perdede, süt sevmeyen çocuk ve Karagöz vardır artık! Sohbeti yapar, çocuğu yerine gönderirim. İşte bu çocuk, Hacivat ve Karagöz’ü dinler ve asla unutmaz. Bir gün de Balıkesir’deyim. Oyun, yemek saatinden hemen önce bitti. Oyundan önce yetkiliye sordum yemekte ne var diye; “Ispanak” dedi. Oyun salonu da yukarıda. Salondan çıkan çocuklar, aşağı yemekhaneye iniyorlar ama tezahürat yaparak. Artık ıspanağı nasıl ballandırarak anlattıysam, hepsi birden; “Ispanak! Ispanakkkkkk!” diye bağırarak iniyordu aşağıya. Müdür Bey, “Ne oluyor?” diye koridora çıkmış. En komiği de Sivas Şarkışla’ya yakın bir köyde oldu. Benim yazdığım oyun olan, “Hacivat’ın vitamin bahçesi”. Karagöz de Hacivat’a yardım ediyor fakat başları belada. Zira iki mikrop var, bahçeyi yok edip çocukları hasta etmek isteyen mikroplar, çeşitli numaralarla bahçenin yerini öğrenmeye çalışır. Bir ara çocuklara sorarlar bahçenin yerini. Böyle bir diyalog esnasında çocuklardan biri, mikroba ufak çaplı bir küfür savurmasın mı? “Bizi kandıramazsın. Git burdan ….. mikrobu!” diye. Salon yıkıldı gülmekten. Daha çok var ama uzun oldu bu cevap.

Esmeri Alev EKEBAŞ: “Gölge Oyunu” diye bilinen Hacivat Karagöz, gerçekten de “Gölge Oyunu” mudur?

Eyüp GÜLMEZ: Gölge oyunu deniyor, diyoruz ama bu isim tam tarif etmiyor bence oyunu. Gölge nedir? Gölge: ışık geçirmeyen bir cismin aydınlık yerde oluşturduğu karanlık. Hacivat ya da Karagöz’de durum böyle mi peki? Değil! Figürler ışık geçiriyor ve perdede gördüğümüz, figürün gölgesi değil, kendisi! Gölge olabilmesi için, ışığı geçirmeyen cisimle yansıdığı yer arasında mesafe olması şart. Gölge böyle oluşur. Ama Karagöz oyununda biz, figürleri perdeye yapıştırıyoruz. Şöyle düşünün; bir duvarın önündesiniz, arkanızda güneş, gölgeniz duvarda. Peki, gidin duvara yapışın. Gölge olur mu? Yani ben, gölge oyunu tabirine inananlardan değilim, yeterli bir tarif değil bu. “Hayal perdesi” daha doyurucu bir isim sanki ya da bu sisteme uygun bir isim bulunmalı.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Eskiden, seyyar Karagözcüler varmış? Siz, bu meslekte kimleri sayıp anabilirsiniz ve el almak diye bir şey var mı?

Eyüp GÜLMEZ: Öncelikle bütün Hayali’ler seyyardır, dün de bugün de. Değişen, ulaşım araçlarıdır sadece. Dün atla, eşekle, katırla yapılıyordu bu seyyahlık, bugün uçakla, otomobille falan. Fark, sadece teknolojik, işin sanatsal yanı aynı. Geçmişte bunu yapanların isimleri nedir, kimlerdir, pek bilmiyorum. Gördüğüm kayıtlarda da rastlamadım. En bilindik usta, Hayali Küçük Ali’dir. El almak konusuna gelince; ben böyle bir şey olduğuna pek inananlardan değilim. “El almak, el vermek”,bu yöntemle sanatçı olunsaydı eğer, usta, her el verdiğini sanatçı yapardı ya da herhangi biri bir ustanın elini aldığında sanatçı olurdu. Lakin böyle bir şey mümkün değil. Ben buna ancak “ellerin buluşması” diyebilirim. Öncelikle bu iş’de; yetenek olacak, genlerinizde bu olacak, meraklı olacaksınız, araştıracaksınız ve bu sizi bir Usta’ya, Hoca’ya götürecek. Sanatı sevmeniz, merakınız, öğrenme isteğiniz karşısında Hoca da sizde yetenek olduğunu görürse eğer, sizi eğitecek, yani eller buluşacak ve ortaya yeni bir sanatçı çıkacak. Bakın, ben Hacivat Karagöz’e, tesadüfen, tiyatro provamızı seyretmeye gelen bir Çocuk Tiyatrosu oyuncusunun prova sonunda; “Eyüp abi, sesin Hacivat Karagöz için çok uygun. Hiç düşündün mü oynamayı?” diye sormasıyla başladım. Ankara Sincap Çocuk Tiyatrosu’ndan arkadaşlardı. Bergama’da oyunları varmış, akşam da şehirde gezerken tiyatro levhamızı ve yanan salon ışıklarımızı görüp yanımıza geldiler. Alper’di bana soruyu soranın adı. “Ankara’ya gelir misin? Yakında oyunlarım var, gel bi izle abi.” dedi. Ben de gittim, gösteri yaptığı alışveriş merkezinde, tamamı iki günle sınırlı bir kurs aldım Alper’den. Haa; “Keşke bu işe daha erken başlayıp, uzun uzun kurslarına gidip hocalardan dersler almış olsaydım.” diye de hayıflanmıyor değilim hani.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Gölge Oyunu Hacivat Karagöz’deki kişiler ve şekiller; deriden yapılan tasvir, suret veya figür ismi verilen şekillerle canlandırılıyor. Bu işlemleri ve figürlerin nasıl yapıldığını anlatır mısınız?

Eyüp GÜLMEZ: Hacivat Karagöz figürleri yapımı konusunda size yeterli bir bilgi veremem, zira bu ayrı bir ustalık gerektiriyor, özellikle deriden yapılırsa. Tasvirlerini kendi yapan ustalar var elbet. Ben sadece kalınca bir asetattan kopya çekme yöntemiyle; insan, hayvan, ağaç gibi basit figürler yapabiliyorum. Bir Hacivat ya da Karagöz figürü asla yapamam yani. Şu kadarını söyleyebilirim; orijinal figürler, perdahlanmış deve derisinden yapılır. Fakat ülkemizde fazla deve kesimi olmadığı için çoğunlukla dana derisi kullanılmaktadır. Gerekli şekilde işlenen deriler ustalarca kesilip biçildikten sonra, kök boyası (alizarin) ile boyanıp, sahnedeki rolüne hazırlanıp, ustaların ellerine yollanır.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Gölge Oyunu Hacivat Karagöz kaç bölümden oluşur? Seyirci, oyuna nasıl hazırlanır? Göstermelik nedir? Mukaddime bölümü, Muhavere bölümü, Fasıl bölümü ve Bitiş bölümü içeriği hakkında bize bilgi verir misiniz?

Eyüp GÜLMEZ: Oyunda seyircinin yerini alması esnasında, genelde salonda konsepte uygun bir müzik çalınır. Sahne ışığı yanmaktadır ve perdede göstermelik bulunmaktadır. Göstermelik, herhangi bir motif olabilir; çiçek, ağaç, hayvan, araç ya da oynanacak oyunun konusunu çağrıştıran herhangi bir motif. Göstermeliğin konulmasının sanatsal bir yanı yoktur. Varsa, Yardak ya da Çırak, yoksa Usta tarafından, salon boşken perdeye konulur. Göstermelik, oyunun başlamasıyla ilgili bir objedir. Salon ışıkları söndükten sonra Usta, nareke zırıltısıyla göstermeliği olduğu yerden perdenin üstüne doğru, perdeden ayırmadan yukarı kaldırır. En üst bölümden sonra da göstermeliği perdeden çıkarır. Sırada, Mukaddime bölümü vardır. Usta, önce oyunun başladığına dair bir dörtlük okur. Örneğin:

Perde kurduk, ışık yaktık, gösteririz zıll-ı hayal

Bu perde gerçeğin aynasıdır, sanılmaya martaval der. Bu değişkendir. Sonra Hacivat’ın sesi gelir. Perde gazeli okumaktadır. Gazel devam ederek sahneye gelir, gazeli sahnede bitirir ve “Hay-i hak!” diyerek semai’ye başlar Karagöz’ün evinin önünde. Bir örnekle anlatayım:

Şem-i bahtım yanmadan şulelenir perdemiz

Erbab-ı zarif olana cilvelenir perdemiz

Perdeyi kaldır gözden hisse al sen bu sözden

Perdeyi sanma bezden kemalattır perdemiz

Huzur-u haziran cemiyet-i irfan vakti sefa-i merdan

Laindir ,dinsizdir münafıktır şeytan…

hasihullisennnn musahebeti tatlı

der. Evinin üst kısmından Karagöz gözükür ve;

Hoş geldin ıspanak suratlı

der. Böylece Mukaddime bölümü bitip Muhavere bölümü başlar.

Muhavere bölümü de çok değişkendir. Klasik atışmaların dışında, ustaların kendi yazdıkları çok örnekleri vardır. Buradaki espri, daha çok Hacivat’ın dediklerini Karagöz ün yanlış anlayıp, anladığı şekilde cevaplamasıdır. Komik, böyle çıkar. Bir örnek:

Hacivat Bir yar-i kafadar olsa

Karagöz Kafan darsa aşşağı iner bollaştırırım haaa

Bir de benim kendi uydurduğum bir örnek;

Hacivat Gel ömrümün neşesi

Karagöz Gelemem sülük şişesi

Bu örnekler çoğaltılabilir.

Muhavere bölümü; Karagöz’ün iyice kızıp, aşağı atlayıp Hacivat’ı darp etmesi, Hacivat’ın kaçması ve Karagöz‘ün yerde oturmuş, şapkası açılmış, kel kafası gözükür biçimde serzenişi ile devam eder:

Vay vay vayyy vayy

Amanın dostlar, öldüm bayıldım

Eski minderler gibi yerlere yayıldım

Vayy vay vay

Vay benim kel kafatasım

Vay vay vay vay burnumun uskundurak kemiği

Vay ense köküm, şakaklarım

Fırıncı küreği gibi kulaklarım

Vay belim, bıkınım, kaburga kemiklerim

İlle de armudu fukaram vayyy vay

der. Yerden kalkıp toparlanıp, Hacivat’ı seyirciye şikâyet ederek sahneden ayrılmasıyla biter. Oyunun komik kısmı burasıdır daha çok. Hacivat, tekrar tef sesi ve bir şarkıyla sahneye gelir; “Fesleğen ektim gül bitti, dalında bülbül öttü”yü söyler örneğin ve fasıl, yani gerçek oyun başlar.

Bitiş bölümünde ise genelde tekerlemeler olur;

Hacivat Yıktık perdeyi eyledik viran, gidip sahibine haber vereyim heman

Karagöz Ne kadar sürç-i lisan ettiysek affola, hepinize hayırlı akşamlar ola

der. Hacivat, Karagöz’ü kızdıracak son bir şey söyler, Karagöz kovalar, Hacivat kaçar ve Karagöz’ün; “Sen gidersen beni de buraya lofça çivisiyle çakmadılar ya… Ben de giderim!” deyip, gitmesiyle oyun son bulur. “Yıktık perdeyi eyledik viran” sözü, yazılmış değil, yaşanmış bir durumun sonrasında çıkmıştır ortaya. Çok eskiden Hacivat Karagöz, daha iptidai koşullar nedeniyle, pek sağlam olmayan derme çatma sahnelerde oynanırmış. Bazen Hacivat’la Karagöz arasındaki itişip kakışma bölümlerinde, sahne, çok sallandığı için yıkılırmış, her şey bir yana dağılırmış ve oyuna ara verilir, sahne tekrar eski haline getirilip oyuna öyle devam edilirmiş. İşte “Yıktık perdeyi eyledik viran” sözü, bu zorunluluğun sonucunda doğmuştur.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Oyunun baş karakterleri Hacivat ve Karagöz dışındaki diğer tipleri; Tuzsuz Çelebi, Matiz, Tiryaki, Beberuhi, Yahudi, Arnavut, Tatar, Rumelili, Zeybek ve Efeler, Kayserili, Acem, Rum, Laz, Zenneler vb., konuşmaları ile bize hangi özelliklerini yansıtırlar?

Eyüp GÜLMEZ: Bu tipler, Anadolu coğrafyasında yaşayan etnik kimlikleri temsil eder ve her kimlik temsil edilir hemen hemen. Müslim ya da gayrimüslim farkı gözetilmeden. Örneğin, siz Tuzsuz Çelebi demişsiniz ama Tuzsuz Deli Bekir’dir o. Mahallenin ağır abisidir. Oyun içinde kişiler arasındaki anlaşmazlıklar, genelde onun gelmesiyle çözülür. Çelebi, ayrı bir karakterdir; başında fesi, elinde bastonu, temiz, şık giyimli ve genelde aşıktır. Kayıkla mehtaba çıkar sevdiğinin peşinden. Matiz ile Tiryaki, sarhoş tiplerdir. Beberuhi; cücedir, komik bir tiptir ve bunlar normal İstanbul Türkçesinde konuşurlar. Diğerleri ise, adı üstünde, yöresel ağız ve lehçeleri ile konuşur. Anadolu’nun dil renklerinin temsilidir burada amaçlanan.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Gölge Oyunu Hacivat Karagöz’de; beyaz perde, pes tahtası, zil; tef, kamış, nareke, yani düdük, kandil, ampul vardır. Bunların oyun içindeki önemi nedir?

Eyüp GÜLMEZ: Beyaz perde tabirini kullanmayız. O, sinema için kullanılan bir tabirdir daha çok. Bizdeki adı; “Perde”dir ve genelde rengi sarıya çalar. Düz beyaz, o tadı vermez. Ben, hiç süt beyaz perde kullanmadım mesela. Pes tahtası, perde çerçevesinin gerisine tutturulan raftır. Bunun üstüne; aydınlatma için mum, çıra konur. Günümüzde pek kullanılmamaktadır. Zil, tef, kamış, oyundaki müzik bölümünün araçlarıdır. Nareke, genelde, göstermeliğin, kaldırılması esnasındaki zırıltı çıkarma aletidir. Oyunun başlama müziği olarak kullanılır daha çok.

ESMERİ ALEV EKEBAŞ; Geleneksel Türk Kültürü olan Hacivat Karagöz’ü yaşatmak için ulusal ve uluslararası neler yapılabilir? Gölge Oyunu, tiyatro, müzikal, sinema vb. şimdiye kadar neler yapıldı; bundan sonra neler yapılabilir?

Eyüp GÜLMEZ: Bu alanda yapılanlar var elbette. Örneğin, ilki 1993’de Bursa’da yapılan ve bu yıl Kasım ayında yapılacak olan “Gölge Oyunu Festivali”. Sayılar ve tarihlerden de anlaşıldığı üzere,

çok çok yeni bu etkinlikler. Sanatın 1500’lerde ülkeye girdiğini düşünürsek, çok geç kalınmış bile diyebiliriz. Oysa bizden yüzyıllar sonra bu sanatla tanışan Yunanistan’da, 1930’larda, 150 kişilik Karagiozis ekibi, Yunanistan’ı baştan sona gezen kumpanyalar düzenliyordu Hayali Sotiris Spatharis (1892-1974) önderliğinde. Hayalimde, Hacivat Karagöz ile Hacivatis Karagiozis‘i bir perdede buluşturmak var. Tasarladığım bir senaryo ve reji ile bu konuda kültürel değerleri önemseyen kurumsal bir desteğe ihtiyaç var tabi… “Bu konuda neler yapılabilir?”e gelince; yerel bazda girişimler önemli. Belediyelerin kültür birimleri bünyesinde mutlaka Hacivat Karagöz birimleri olmalı, yaşam boyu eğitim merkezlerinde kurslar açılmalı ve Gölge Oyunu Festivali, sadece Bursa ile sınırlı kalmamalı. Her şehirde olmasa bile, bölgesel bazda belirlenen pilot iller şeklinde olmalı ya da dönüşümlü olarak bu festivallerin sayısı arttırılmalı diye düşünüyorum.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Oyunların metinleri ve seslendirme nasıl gerçekleşiyor? Oyun metninden, Hacivat Karagöz atışmasından bize örnekler verebilir misiniz?

Eyüp GÜLMEZ: Oyun metinleri; geleneksel ve güncel olarak ikiye ayrılır. Geleneksel oyunlara örnek olarak; “Kanlı kavak”, “Aşçılık”, “Kanlı Nigâr”, “Çifte Karagöz”, “Ferhat ile Şirin”, “Kağıthane sefası”, “Tımarhane”, “Sahte hasta”, “Salıncak” sayılabilir. Oyundaki karakterler de geleneksel karakterlerdir ama oyuna göre değişiklik gösterir. Güncel oyunlar ise, ustanın kendi yazdığı oyunlardır. Güncel yaşanan olaylardan esinlenilerek yazılır. Bu oyunlar, örneğin son günlerde Corona’yı irdeleyen oyunlar oynanmıştır mesela. Burada hem geleneksel hem de ustanın kendi yarattığı tipler olur. Seslendirme, bu oyunlara göre değişkenlik gösterebilir ama değişmeyen sesler de vardır, başta Hacivat Karagöz olmak üzere. Hacivat’ın sesi tiz, ince; Karagöz’ün sesi kalın, tok bir sestir. Laz’ın, Kayserilinin, Hüsmen Aga’nın, Acem’in sesi de değişmez.

Muhavere, yani atışma örneği:

Hacivat Vay efendim, akşam-ı şerifler hayırlar olsun

Karagöz Rayiha-i kehire burnuna dolsun. (Vurur)

Hacivat Bendenize vurmanızın vechi?

Karagöz Pek büyüktür Eleni Hanım’ın fecri. (Vurur)

Hacivat Bana vurmanızdan bais?

Karagöz Bıyığını yolsun ahırdaki kör seyis

Hacivat Benim yarım çok güzeldir, hem hafiftir uykusu

Karagöz Hacivat evde yellenmiş, burda çıktı kokusu

Hacivat Gel gidelim Göksu’ya, yiyelim dolma

Karagöz Kuru ekmek ye de namerde muhtaç olma

Esmeri Alev EKEBAŞ: Sizin gibi Gölge Oyunu Hacivat Karagöz oynatanlara; “Hayalci Karagözcü” deniyor. Bu ismi hak eden çok az sanatçı kaldı galiba? Sevgili kuzen Eyüp Gülmez, ben Esmeri Alev Ekebaş, senden “Hayalci” olmayı öğrenebilir miyim? Bu konuda eğitim veriyor musun?

Eyüp GÜLMEZ: Bize çok değişik bir hitap tarzı var; “Hayalci”, “Hayalbaz”, “Karagözcü”. Ama asıl isim; “Hayali”dir. Örneğin benim sahnemde şu yazıyor: “Mum ışığında gerili bir bez, Hayali Eyüp Gülmez”. Çok iyi ustalar var elbet ama çok kötüler de var sadece para kazanmak uğruna. “Bıyyy bıyyy” demeyi sanatçıyım demek için yeterli sanan ve sanatın adını karalayan madrabazlar da yok değil, her alanda olduğu gibi! Ben, “Hayali” ismini hak eden bir sanatçı mıyım? Sorunuza benim cevap vermem doğru olmaz sanırım. Onu, beni izleyenlere sormak gerek.Sevgili kuzenim  Esmeri Alev Ekebaş’a ya da bir başkasına ders verir miyim? Tabi ki veririm. Yeni oyucuların yetişmesine vesile olmak büyük bir gururdur benim için.

Esmeri Alev EKEBAŞ: Ekleyecekleriniz var mı? Fotoğraflarınızı kullanmama izin veriyor musunuz? Size ulaşmak isteyenler için sosyal medya hesaplarınızı vermek ister misiniz?

Eyüp GÜLMEZ: Sevgili  kuzenim Esmeri Alev Ekebaş, öncelikle benimle bu röportajı yaptığınız için size çok teşekkür ediyorum. Sanata ve sanatçıya önem vererek, değer göstererek sahip çıkmanız, takdire şayan bir davranış. Ben, bu duyarlılığı, başta eğitimcilerimiz olmak üzere, ķültür-sanat derneklerinden, vakıflarından, belediyelerden, sanatı seven kurum ve kişilerden de bekliyorum. Bu sanatı, Hacivat’ı Karagöz’ü, Bebe Ruhi’yi, Çelebi’yi, Hüsmen Aga’yı ve diğerlerini çocuklarımızla buluşturmak için ellerinden bir şey geliyorsa, yapsınlar lütfen.

Bana ulaşılması için adreslerimi tabi ki veririm.

Facebook hesabımdaki adım; “Eyyubi Gülmezi”. Mail adresim; eyupgulmez742@gmail.com.

Whatsapp hesabı için telefon numaram 0 541 624 32 63.

Röportajı yayınlayacak dergimize ve gazetelere de çok teşekkür ediyor, tüm okurlara sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

5

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın