Adamlar Yaşamlar 12.Bölüm Recai Oktan

Buca Cezaevi

ADAMLAR, YAŞAMLAR

12.Bölüm

(Bu yazıda okuyacaklarınızın, gerçek yaşamla ilgisi olabilir:
Benzerlikler ise sadece rastlantıdan ibaret olmayabilir.)

Oturduğu koltuğa dönen Bekir Sıtkı, anlatımını sürdürdü:

-Yaklaşık dört yıl kaldığım Buca Cezaevi, ağır işkencelerin, ‘tek tip elbise’ dayatmasının, zorla askeri eğitim, beden eğitimi, zorunlu din eğitimi vb zorlamaların; karşıt görüşlülerin bir arada kalmasını amaçlayan, ‘karıştır – barıştır’ çarpık politikasının uygulandığı döneme denk gelmişti.

Vedat:

-Anımsıyorum o yılları. Sanki dışarıda, normal yaşamda, her türlü olanağa sahip karşıt görüşlüler karışmış – barışmış da cezaevinde cehennem yaşamı sürdürdükleri insanlara bunu uygulamaları saçmalık, insan aklıyla alay etmekti. Yok yok! Bunlar da değil asıl amaçları, karşıt görüşlüleri birbirine kırdırmaktı bence.

Bekir Sıtkı devamla:

-Bu süreçte, dayatmaların hiçbirini kabullenmedim. Diğer arkadaşlarımızla birlikte, direnme çizgimizden ödün vermeden, mevcut olumsuz koşullar altında, onurumuzu savunma ve koruma çabasında olduk. O dönemde, yanı başımızdaki hücreden alınıp, sehpaya götürülen 3 devrimcinin idamına tanıklık ettik…

İsmet, “inanılacak gibi değil! Bütün insanlar, içlerindeki bu dayanma gücünün farkında olsa keşke!”

…1982 ve 1984 Ölüm Oruçları’na destek amacıyla, SAG eylemlerine katıldık. 40 günden çok süren ve her günü işkence altında sürdürdüğüm 1984 yılındaki SAG eylemi döneminde, üç kez mide kanaması geçirerek, kalıcı mide rahatsızlığına yakalandım…

Burada ben konuşurken, siz dinlerken yeterince etkisi oluyor mu bilmem! Ağır işkence ve dayak, katıksız hücre cezası altında, tek kişilik hücrelerde, ekmeğimizi cardunlarla (büyük sıçan) paylaştık ve iki yılı aşkın süre ailelerimizle görüştürülmedik.

Vedat, “sıradan insanlara yakışmayacak, özel eğitilmişlere özel bu kana susamışlığın amacını merak ediyorum.”

Bekir Sıtkı, dudağındaki acı gülümsemeyle yanıtladı soruyu, ”amaç belliydi: Cezaevinde hepimizi öldürmek ve yaşadıklarımızı dışarıda anlatmamızı engellemek.”

Vedat, “özür dilerim kardeşim sözünü kestim. Lütfen devam et.”

-Buca Cezaevi’ndeki serüvenlerin ardından, ‘artık bundan beteri olamaz. Bırakırlarsa, kalan cezamızı, normal koşullar altında çekeriz. Normal beslenir, ailelerimizle görüşürüz’ diye iyimser düşünceler üretmeye başlamıştık. Yaşamdan kopmamak için, iyimser olmak zorundaydık.

1984 yılı yazında, yeni inşa edilen Bursa E Tipi Cezaevi’ne sürgüne gönderildim. Tek Tip Elbise giymediğim ve insana yakışmayacak yaptırımlara direndiğim için, burada kaldığım bir yılı aşkın sürede, bir hücreye tek başıma kapatıldım. Ailemle dahi görüştürülmedim.

Bursa Cezaevi’ndeki günlerim, direniş ve dayak, on günlerce açlık grevi ve her şeye karşın koruduğum onurumla geçti.

Buradan da Antep Özel Tip Cezaevi’ne gönderildim. Özel görevliler, bizim üstümüzden staj yapıyordu sanki! İlk 5 ay, tek kişilik hücrede kaldım…

Yıldız Düver dayanamadı, “biz dışarıda her olanağa sahipken, birkaç saat bile aynı mekânda kapalı kalamazken, bu nasıl anlamsız bir şiddet” diyerek konuşmaya katıldı.

…Ben de özgürken, tıpkı sizin gibiydim, Yıldız kardeş. Cezaevi öyle değil. Kimsenin, hele düşüncesinden dolayı suçlu ilan edilenlerin orada olmasını istemek olanaksız. Karşınızda, sizi örgütlü olmakla suçlayan ama aslında kendileri, yapacakları konusunda bilgilenmiş, her türlü donanıma sahip, beyinleri yıkanmış güruh örgütü olunca, direnişiniz hep zulümle önleniyor.

Antep Özel Tip Cezaevi’nde, yeniden Tek Tip Elbise dayatması, 1 Ağustos Genelgesi saldırısı, 1988 Eylül Saldırısı, ailelerimizle görüştürülmeme, tek kişilik hücrelere veya üç kişilik odalara kapatma, kabadayılık ve işkencelerle yaşıyorduk. Film değil, roman değil, yaşamımızdan kesitlerdi bunlar. Karşı koymak adına yapabileceğimiz iki şey vardı: Fiziki direniş ve uzun süreli açlık grevleri (SAG).

1991 Nisan’ında çıkan Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY); Anayasa Mahkemesi’nce, “Eşitlik İlkesi”ne aykırı olması nedeniyle yeniden düzenlenmesi üzerine, aynı yılın ağustos ayında salıverilenler arasındaydım.

11 yıl süren bu ilk Cezaevi serüvenim süresince; fiziki ve psikolojik işkenceler, yıllarca tek kişilik hücrelerde kalma, fiili direnişlerimiz, onlarca defa yaşanan 3, 5, 7 günlük kısa süreli açlık grevleri, ayrıca birçok defa yaşanan 15, 20, 30, 40, 45, 50 günlük süresiz açlık grevleri ve bir defa yaşadığım 52 günlük SAG, uzun erimli açlık eylemlerimizdi.

İsmet, özelliği olan ortamı yumuşatma denemelerinden birine daha davrandı:

-Hesap özetini çıkarmış gibisin!

-Çıkarmaz olur muyum? Bu sürede kafatasımdan ve beynimden geçirdiğim iki ameliyat dışında apandisit ameliyatı, kronik mide rahatsızlığı, kırık bir burun, sakatlanmış sağ bilek, hesap özetinin eksileri.

İsmet, “artıları da var demek!”

-Var var! Gelecek güzel günlere olan umudumun benliğimde daima canlı olarak kalması, gülüşümün ve insanlığa ölesiye sevdamın bir gram bile azalmaması. Artılarım bunlar işte.

ARKASI YARIN

Öykünün sonraki bölümünü okumak için tıklayınız. 

Öyküyü ilk bölümünden başlayarak okumak için tıklayınız. 

3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı

Bir cevap yazın