Doğu Karadeniz Halk Dansları Artvin Namık Kemal Osmanağaoğlu

HALK DANSLARIMIZI BÖLGESEL VE İL BAZINDA İNCELEMEYE BAŞLIYORUZ:

KARADENİZ BÖLGEMİZİ ÜÇ BÖLÜMDE ELE ALIYORUZ;

a. Doğu Karadeniz,

b. Orta Karadeniz,

c. Batı Karadeniz.

A. DOĞU KARADENİZ BÖLGESİ;

ARTVİN YÖRESİ HALK DANSLARI, EZGİ VE KIYAFETLERİ;
ARTVİN BÖLGESİNDE UNUTULAMAYAN İMECELER

Bugünkü Z Kuşağının yaşayamadığı o muhteşem dayanışma olayı imeceler… Anadolu’nun birçok yerinde de olduğunu bildiğimiz dayanışma türünün en güzel olanıdır imeceler. Kasaba ve Köylerin zamanı geldiğinde en coşkulu günleridir. Memleketim Artvin – Hopa’da da öyleydi. Çocukluğumda unutamadığım güzelliklerdendi. Fındık ve mısır zamanı fındıkların ve mısırın toplanmasından tutun ayıklanmasına kadar sabahlara kadar süren birlikteliğin adıdır imece…

İmecesi olan eve komşular boş gitmez, (Laz Böreği, Burmakâr, Baklava) ayrıca türlü yiyecekler, (Hamsili Ekmek, Hamsi Pilavı, Karğana v.b.) götürürler ve ev sahibinin de hazırladıklarıyla birlikte yenip, içilerek ve de Tulum, Kemençe veya Kaval eşliğinde adeta mini bir festivale dönüşürdü. Mahalle veya köy, kasaba ahalisinin dostluk pekişmesine büyük katkısı olurdu.

İmecelerin sosyal hayat yönünden türlü etkileri de vardı. Yeni kurulacak hayatların ilk kıvılcımlarının da atıldığı yer olurdu gençler için… Oradaki sıcak samimi ve son derece riyasız ilişkiler içinde aileler ve gençleri gönül rahatlığıyla birbirlerine uygunluğa karar verebiliyorlardı.
İmeceler yalnız hasat zamanının değil, kim ev yaptıracaksa, kim evladını evlendirecekse veya kimin evinde bir ölüm olmuşsa hepsinde de yerine göre uygun bir tarzda var olan müthiş bir dayanışma örneğiydi. Bu örnekleri yaşamış olan kuşağın içinde olduğum için kendimi daima mutlu hissetmişimdir. Ortaokulu bitirdiğim bin dokuz yüz altmış beş yılına kadar yaşadığım o güzelliğin insan ruhunda ne yüce duygular yarattığını yaşayarak görmenin mutluluğunu yaşıyorum. Orada yaşadığım süreçte ne komşular arasında, ne de çocukları arasında kavgalara şahit olunmuştur.
Uzakta da olsam, izlediğim memleketimde başlatılmış olan çirkin yapılanma tarzındaki betonlaşma hastalığının halkın yaşam tarzında da değişiklere sebep olduğunu üzülerek görüyorum. Bu hastalığın ülkemizin tüm bölgelerinde de yaygınlaştığını görüyoruz. Kimsenin çıkıp da, toplumsal yaşam tarzımızı baştan ayağa kötü etkileyen bu çirkinliğe dur deme erdemini gösterememesi çok daha büyük üzüntümüzdür.

O günler geri getirilebilir mi? Buna inanmak isterdim ama ufukta göründüğünü sanmıyorum. Çünkü toplumsal bir zihin bozukluğunun beyinlere kazındığı, ülkenin topraklarının hunharca heba edilerek, beton mezarlığına çevrildiği kötü bir süreçten geçiyoruz. Çok para kazanmak uğruna, bağ bahçelerini bozarak beton yığınına teslim edenlerin artık geri dönüşü olmayan bir yitirilmişlik içinde kıvrandığını görüyorum. Alın teri dökmeden, mirasyediliğe alıştırılan gençlerin de, ülkeyi idare edenlerin sorumsuzluğuyla mahvedilmiş olan ekonomiden umut kesmeleri yüzünden aynı alışkanlığı sürdürmeleri kaçınılmaz olmuştur. Bu konuda öncelikle tüm belediyelerin hassasiyetle davranmaları çok önemlidir.

Böylece ortaya çıkan manzaraların, eski şirin ve yaşanılır haldeki yerleşim merkezlerini betona teslim edildiği bir şekle dönüşmüş olduğunu izlemekten başka bir şey kalmıyor. Sorumsuzluk ve millete hizmet anlayışından uzak iktidarların etrafında öbekleşen çıkar guruplarının acımadan sürdürdükleri politikalarla, cennetten birer köşe diye bildiğimiz yerleşim birimlerimizin sun’i bir havaya düşmüş kentler olarak yaşamlarına devam etmelerini izlemekle kalıyoruz.
İmeceler tamamen kalktı mı? Elbette hayır! Hala Köylerde devam ettirildiğini sevinçle duyuyor ve övünüyoruz. Çünkü Türk Toplumunun unutulmaması gereken bir folklorik zenginliğidir.
Yaşatan insanlarımızı saygıyla selamlıyorum.
“Namık Kemal Osmanağaoğlu – Ocak 2022”

Artvin’de doğa ile girişilen mücadele her zaman için zor olmuştur. Yöre insanı mücadeleci, çevik, çalışkan ve içten bir karakter taşır. Bununla birlikte Artvin, stratejik konumu itibarı ile de kültür sirkülâsyonunun yaşandığı bir ildir. Artvin yöresi halk oyunları; Karadeniz, Kafkas ve Doğu Anadolu’ ya has oyun karakteri gösteren bir özelliktedir. Artvin ve yöresinde oynanan oyunların doğa, aşk ve bütün bölgelerde olduğu gibi insanların gruplar halinde, duygularını kalıplar içerisinde özdeşleştirmiştir.

Dik yamaçlı dağlarla ve dağların yöreyi çember biçiminde çevrelemesinden oluşan yüzey şekillerine benzetilmesi, ayrıca Azeri kaynaklı oyunların ferdi olarak oynanması, Kafkas ve savaş dansı olan Horon ve Gürcü oyunlarından Acara Horonu, bu yörede halkın çeşitli kültürel iletişimle yaşayış tarzına uğramış, Artvin oyunları adı altında çeşitli halk oyunları meydana çıkmıştır.

Artvin horonlarında, genellikle erkek oyunlarında;

Sertlik ve tatlı sertlik gözle görülür temalardır. Oyunların sertlik ve çabukluk biçiminde oynanması yörenin coğrafi konumu ile bağdaştırılır.

Kadın danslarında ise,

Genelinde bolluk, bereket, zarafet, nezaket ve beceri gibi temaları yer alır.

Belli başlı Artvin Halk (Oyunları) Dansları;

Ata Barı, Deli Horon, Ağır Bar, Hopa Hemşin Horonu, Arhavi canlısı, Borçka Horonu, Acara, Deli Kız ”Döne”, Cilveloy, Karabağ, Kobak, Koçari, Livane, Sarı Çiçek, Tavuk Barı, Teşi, Ondörtlü, Coşkun Çoruh, Orta Batum ve Düz Horon vb. sayılabilir.

SARI ÇİÇEK Dansının Hikâyesi ve Türküsü;

Kafkasor Yaylasına birbirlerinden habersiz aileleriyle çıkmış olan ve birbirlerine âşık iki gencin sabah erkenden uyanıp tesadüfen karşı karşıya kurulmuş olan çadırlarından çıktıklarında birbirlerini görüp, sarıçiçeklerle kaplı çimenlerin üzerinde karşılıklı koşmaları ve bu anı değerlendirerek, kavuşmalarını sembolize eden ikili danstır. Bölgede Tarihi Öyküleri de bulunmaktadır;
Öyküsü: Oyuna kaynaklık eden olay hakkında çeşitli söylentiler vardır. Erol Hacıbekiroğlu, Zeki Şahin ve Abdullah Sürmeli’nin hazırlamış oldukları “Halk Oyunlarıyla Artvin” adlı kitapta şöyle anlatılmaktadır.

Sıla Yılmaz, Utku Yılmaz

1124 yılında Çoruh boylarında yerleşen Hıristiyan Kıpçak Türklerini Müslüman yapmak maksadıyla Mısır’dan, adı “Şehsan” olan şeyh, kuvvetleri ile Çoruh vadisine gelir. Şehsan, orada bulunan Benek Hâkiminin gökyüzü kadar güzel, sarı saçlı kızına aşık olur. Şehsan ile kız arasında büyük bir aşk başlar. Kız, Müslümanlığı kabul eder; ancak, kızın babası Şehsan’ın kuvvetleriyle çarpışmaya başlar. Şehsan’ın ordusu bozguna uğrar. Şehsan kızı yanına alarak, Allahuekber Dağlarına sığınır. Burada da çarpışmaların devam etmesi sonucu Şehsan’ın tüm ordusu kılıçtan geçirilir.
Şehsan ve sevgilisi sarı kız, kurtulma umudu ile dağın yamaçlarına doğru kaçmak isterler fakat Benek askerleri tarafından yakalanarak öldürürler.

Memduh Atabek’in anlatımları:

Bir başka öyküyü de Artvinli asker emeklisi Sayın (merhum) Memduh Atabek’ten dinlemiştim. Şöyle anlatmıştı Atabek:

Artvin Atabek’inin dünyalar güzeli, sarı saçlı Sarıçiçek adlı bir kızı varmış. Oğuz Beyi’nin oğlu Sultan Merik, kızı rüyasında görerek aşık olmuş. Araya araya kızı bulmayı başarmış. Kızla görüşüp aşkını ilan etmesine karşın kız, yüz vermemiş. Bir süre ısrarla kızın peşinden dolanmayı sürdürmüş. Ancak yüz bulamayınca vazgeçmek üzere iken, bu kez kız, Sultan Merik’e giderek aşkını itiraf etmiş. Ne var ki babası kızını kesinlikle vermeye yanaşmamış. Hatta her iki aşık da kızın babası tarafından ölümle tehdit edilmiş. Bunun üzerine iki aşık birlikte kaçmaya, uzaklara gitmeye karar vererek el ele tutuşup, güle oynaya Artvin’i terk etmişler. İki aşık gitmişler gitmesine ama kızın babasının öfkesi daha artarak oğullarını arkalarından göndermiş.

Kızın erkek kardeşleri, iki sevdalıyı Bayburt yakınlarında el ele tutuşmuş oynaşırken yakalamışlar ve kılıçla öldürmüşler. Bu gün kızın mezarının “Murat Alamayan Sultan’ın Mezarı” adıyla Bayburt yakınlarında Sultan Merik ‘in mezarının da Kemah girişinde bulunduğu söylenmektedir.

Rasim Yılmaz

Sarı Çiçek “Sarı Kız”:
Bulutlar oynar oynaşır felekte
Gözüm kaldı Hublar şahı melekte, Haydi haydi sarıkız
Bir eli elimde biri dilekte, İçki kurmuş otağına sakinin
Haydi haydi sarı kız

İki engel birbirine atışır. Gözüm yaşı deryalara karışır.
Haydi haydi sarıkız
Doğram doğram olmuş meze tutuşur. İçki kurmuş otağına sakinin
Haydi haydi sarıkız

Derya kenarında olur adalar, Yel vurdukça zülüfleri daneler
Haydi haydi sarıkız
Dolmuş kadehlere tatlı badeler, İçki kurmuş otağına sakinin
Haydi haydi sarıkız?

ATABARI, Türküsü ve Hikâyesi;

Balkan Halk Dansları Festivaline Atatürk’ de davetlidir. Ülkelerin dansları arasında Türkiye’yi temsilen giden Artvin Halk Dansları büyük ilgiyle ve coşkuyla karşılanır ve tekrar sahneye davet edilir. Bu sırada heyecanını frenleyemeyen ATATÜRK sahneye çıkar ve ekibin arasına girerek Artvin Barına katılır.


Oyundan sonra gençlere “Bu oyunun ruhunu anlamak için Artvin’in temiz ve yüksek yaylalarının havasını teneffüs etmek lazım.” Diyerek oyuncuları tek tek kutlar. Artvin heyeti döndükten sonra Artvinlilere bu anlatılır. Artvinliler adı Artvin Barı olan bu oyunun artık “ATABARI” olarak anılmasını ve ATATÜRK’ e hediye edilmesine karar verir. O tarihten beri oyun ATABARI olarak tanınmıştır.

ATABARI

Bahçası var bağı var, Ayvası var Narı var. Atamızdan yadigâr, Bizde Atabarı var.
Uzun uzun kamışlar, Ucuni budamışlar, Benim ela gözlümü, Askera yollamişlar.
Ben bir uzun kamışım, Yoluna dikilmişim, İster al ister alma, Arnuva yazılmışım.
Buray baba evidur, tahtaları kevidur. Çalın vurun oynayun, Burası düğün yeridur.

Atabaridur Bari, Bahçada gördüm yarı, Seslendim ses vermadi, Ağladı zarı zarı.

SARI ÇİÇEK Dansının türkü sözleri;

Bulutlar oynar oynaşır felekte, Gözüm kaldı hubler şahı melekte.
Bir eli elimde biri dilekte, içki kurmuş otağında sakinin. Haydi haydi sarıkız, ben duramam yalınız…
İki engel bir birine tokuşur, didem yaşı deryalara karışır. Doğram doğram olmuş meze karışır, içki kurmuş otağında sakinin. Haydi haydi sarıkız, ben duramam yalınız…

ŞAVŞAT BARI

Çift jandarma geliyor lo, Kaymakam konağından.(2), Fiske vursan kan damlar lo, Kırmızı yanağından.(2)
Zeytin yaprağı yeşil lo, Altında keyfe pişir.(2), Beni sana vermezler lo, Aklın başına devşir.(2)
Haydi canım, haydi malım, şinanay aslan yarım.(2)

KOBAK Horonu türküsü;

Kobak köyundan geçtim, Soğuk suyundan içtim.(2)
Ben Kobaklı kızlara, Selam vermadan geçtim.(2), Güzel güzel kızlara, Selam vermadan geçtim.(2) Hoy milli milli milli, Yaşasun hanım Gülli,.. (2)
Duman dere yukarı, Girdi taşun altına,(2) Yar yastığın yoğ ise, Kolum başın altına(2)
Hoy milli milli milli, Yaşasun hanum gülli…(2)

CİLVELOY Nanayda Türküsü;

İndim dere ırmağa oy nanayda Cilveloy nanayda,
Zeytin dali kırmağa oy nanayda Cilveloy nanayda,
Geldum seni almağa oy nanayda Cilveloy nanayda,
Başladun ağlamağa oy nanayda Cilveloy nanayda,
Bir sen soyle birde ben oy nanayda, Cileloy nanayda.(2)
Nayda na hoy, naydi na hoy nanayda, cilveloy nanayda…(2)

KOÇERİ Dans türküsü;

Oy nenni Koçeri, Koçeri kimun yarı, Koçeri benum yarım, oy nenni Koçeri
Duman dere yokari, oy nenni Koçeri, Girdi taşun altina, oy nenni Koçeri,
Kız yasyuğun yoğ ise, oy nenni Koçeri, Kolum başın altına, oy nenni Koçeri…
Oy nenni Koçeri, Koçeri kimun yarıi oy nenni Koçeri…

Horonların, doğasal özellikleri ve yaşanmış tarihi askeri olaylar ile daha çok Azeri ve Artvin’de yerleşik olarak yaşayan Gürcülerin danslarından etkilendiği görülmektedir.

Ayrıca da yüz yıllardır birlikte yaşanılan Kafkas Halkıyla olan kan ve kültür bağlarından kaynaklandığını da unutmamak gerekir.

Artvin’nin merkez ve içerideki İlçelerinde ise, horonun yanında, Kafkas ve Erzurum etkisi hâkim olup, ağırlıklı Bar ve Halay etkisi görülür. Trabzon, Rize ve Artvin’in sahil İlçelerinde Horon vardır.
Horonlar; Erkek Horonu, Kız Horonu diye ayrılır. Erkek Horonları daha hareketli ve sert vurgulu, Kız Horonları ise yine hareketli ama daha yumuşak ritimler içerir. Bazı danslar Kız-Erkek yani ALACA dizi olarak da oynanmaktadır. Horonlar Doğu Karadeniz’in Artvin yöresinde ve Rize yöresinde genel olarak Kaval, Tulum veya Davul Zurna eşliğinde muhtelif tarzlarda, sadece Erkeklerin oynadığı Hopa Hemşin biraz sert mizaçlıdır. Ancak Karma olarak da oynanır. Rize Pazar Hemşin Horonu biraz daha yumuşak figürlü olup, erkek veya Karma olarak oynanır.

Serinin diğer yazıları için tıklayınız:

Türk Folkloru

Rize Yöresi Halk Dansları

Tüm hakları Namık Kemal Osmanağaoğlu’na aittir. Tamamı veya bir kısmı izinsiz kopyalanamaz, dağıtılamaz.

Namık Kemal Osmanağaoğlu
3

Bu yazıyı da okuyabilirsiniz

Çocukluk Çağımız Daha Güzeldi Sadi Geyik

Anı